İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kadının Bedeni, Kadının Kararı

Kadının bir insan olarak kendi beden üzerindeki hakkı paylaşılamaz.

“Senin bedenin, benim kararım” dayatmasını yıkın

Yazan: İlşad Özkan

Toplumumuzda son zamanlarda kadın bedeni üzerinden muhtelif tartışmalar yaşandı ve “Benim bedenim, benim kararım.” söylemi birçok kadın tarafından bir bayrak gibi taşındı. Bu söyleme toplumun muhafazakâr kadınlarından yeterince destek gelmedi, çünkü bu tepkiyi doğuran sebepler “dinî” ve “ahlakî” kisve ile sunulmuş, buna karşı çıkanlar ise “zayıf inançlı ahlaksızlar” olarak gösterilmişti. Dolayısıyla bu tartışmayı yaratan sebeplere karşı çıkmanın, din ve ahlak olgularına karşı bir isyan olacağı gibi hatalı bir yorum yaptırıldı. Onun için ben de bu konuyu, bana göre sporu da ilgilendirdiğinden, yazacağım.

Kadının hakları insanlık tarihi boyunca çeşitli toplumlarda iniş ve çıkışlar yaşamış. Örneğin antik çağlarda kadına pek çok konuda erkekle eşit haklar veren toplumlar olmuş, ancak vermeyenler çoğunluktaymış ve bir süre sonra kadına hak tanımayan toplumlar bölgelerinde egemen, büyük devletler kurmuşlar. Antik Yunan öncesine kadar kadın hakları açısından daha umut verici bir durumdan söz edilebilirken Yunan’la birlikte bu haklar büyük oranda tırpanlanmış, Roma’da ise kadın kesin olarak ikinci sınıf insan olarak kabul edilmiş. Kuzeyinde bir ara durumlar daha iyi olmuşsa da Avrupa’nın karanlık çağları boyunca kadın daima ikinci sınıf insan kabul edilmiş. Orta Asya ve Uzak Asya medeniyetleri ise nispeten kadına daha çok hak tanımış hatta çoktanrılı Şamanist toplumlarda bu değer yönetimde törelerce açıkça belirlenmiş hak tanımlamalarına kadar uzanmış. Günümüzde sayıları oldukça azalsa da hâlen uygar dünyayla kopuk yaşayan pek çok ilkel kabilede bile kadına daha fazla hak tanındığını söylemek mümkün. Bizim açımızdansa İslamiyet’in benimsenmesi temel kırılma noktasını oluşturmuş. Kadına karşı erkeğin tahakkümü genellikle doğrudan İslam’a dayandırılmaktadır.

Kadın: Yarı-insan

Kadının tarih boyunca aşağı, değersiz, ikinci sınıf ve deyim yerindeyse yarı-insan kabul edilmesinin sayısız sebebi var. Ancak bu sebepleri sınıflandırdığımızda ilk çağlarda kadının fiziksel olarak zayıflığına dayandığını görüyoruz, bu sebep bugün de ne yazık ki geçerliğini korumakta ve kadına karşı şiddetin başlıca sebepleri arasında yer almakta. Yine de fiziksel olarak kadını ezmeyi yasaklayan yasalar birkaç İslam Devleti hariç dünyanın tamamında yürürlüğe konabilmiştir. Bir hayvan topluluğundaki gibi, fiziksel olarak daha zayıf olan kadınların “ele geçirilmesi” ve “zorla yönetilmesi” kendini “insan” olarak tanımlayan ve daha üstün bir bilince sahip olduğunu iddia edenlerce ifa ediliyor.

Kadının değersiz, edilgen ve yönetilecek olarak görülmesinin bir başka sebebi de kadının cinsel ilişkideki rolü. Nitekim bu dayanağa olan vurgu “uygar” toplumların tümünün küfürlerine geçmiştir. Kadının cinsellikteki rolünün bir aşağılanma sebebi olduğu anlayışını gösteren sayısız argo deyimimiz var. Kadının aşağılanmasının bir değer sebebi de ekonomik olarak erkeğe bağımlı yaşatılagelmesi olmuştur ve kadın hakları konusunda belki de en büyük kazanım da bu alanda olmuştur. Aslında bir kazanımdan çok Sanayi Devrimi’nde kadın işçilerin “değerinin” fark edilmesiyle başlamış bir süreç, hâlen de istenen düzeye gelinmiş değil. Bir başka ana sebep ise inançlar. Tarih boyunca sayısız din, erkekler ve kadınlar hakkında yaşama kuralları belirlemiş ve bunların hayata tatbik edilmesini emretmiştir.

Bir kadının, bir erkeğin tahakkümüne mecbur tutulması, tarih boyunca azınlıkta kalan sayısız insan tarafından reddedilmişse de toplumun çoğunluğunu oluşturan erkekler tarafından benimsenmediğinden bu alanda kadın hakları çok yavaş ilerlemiştir. Elbette, kimi kadınlar bir erkeğin kendi iradeleri üzerindeki egemenliğinden memnun olmakta, hatta bundan zevk bile almaktadır, bu da onların tercihidir ve sorun yok. Benzer istekleri olan erkekler de vardır. Ancak, bir kadının iradesinin, bedeninin ve davranışlarının erkeklerce yönetilmesinin bir zorunluluk olarak dayatılması kadınların aşağı, yarı-insan olarak var olmaktan başka çıkar yol olmadığını dayatmaktır. Bu hususta Batı toplumları da istenen seviyeye gelememişlerse de durumları bizden daha iyidir.

Biz tekrar kadın bedenine dönelim. Kadının kendi bedenini kullanmakta, giydirmekte, teşhir etmekte ve dahi kiralamakta ne derece özgür olup olmaması gerektiği çok tartışılan bir konu. Ancak, anlayış ve mantık sahibi herkesin kabul edebileceği objektif değerlerden söz edebiliriz. Üzücü olan ise, bizim toplumumuzda bu makul, objektif değerlerin bile toplumun büyük kesimi tarafından kabul görmemesidir. Daha da üzücü olan ise, birçok kadının erkeklerden gelen bu tip kısıtlamaları gönüllü olarak benimsemesi yahut inancının zorunluluğu addederek boyun eğmesidir. 2013 yılında halen bu sorunu tartışan, Müslüman kadınların ne derece ve şekilde örtünmesi gerektiği üzerine yapılan erkek tartışmaları devam etmektedir. Ferace mi giyilmeli yoksa siyah çarşaf mı, başörtüsü yeterli mi yoksa pardesüsüz olmaz mı? Örtünmek, gizlemek de yetmez, illa ki yine erkeğinizin emrettiği şekilde örtüneceksiniz onlara kalırsa. Bu da yetmez, diğer kadınların nasıl örtüneceğini de bu erkekler belirlemeli…

Her insanın toplumsal düzeni bozmadan, varsa toplumu ilgilendiren görevlerini aksatmamak ve bunları zorlaştırmamak, incitmemek kaydıyla dilediği gibi giyinme hürriyeti olmalı kuşkusuz. Bu tercih herhangi bir inanca dayanmak zorunda değildir, temel bir insan hakkı, ifade özgürlüğüdür. Ancak toplumdaki bir kısım yazar çizer takımının durmaksızın, sürekli olarak kendilerine göre örtünmeyen kadınları eleştirmesi anlamsızdır. Fakat bunu da ifade özgürlüğü olarak görmek gerekir. Ne var ki bazılarına göre özgürlüğün şartları da kendi dünya görüşlerince belirleniyor, başkalarına karışmayı ve onları da kendi istedikleri gibi yapmayı da bir hak hatta ödev olarak görüyorlar ve ifade özgürlüklerini kullanmaktan daha fazlasını yapıyorlar. Dinî değerlerin toplumsal olayları daha çok belirlediği Anadolu’nun pek çok kentinde “örtünmemek” bir günahtan da öte, bir taciz sebebi kabul ediliyor ve kadınlar taciz edilebiliyor. Bu tutumun son dönemde toplumumuzda sıkça artması kaygı vericidir ve toplumu daha ileriye taşımayacağı, toplumu daha sağlıklı ve gelişmiş yapmayacağı da aşikârdır. Sadece birtakım inananların tatmin olmasına yarar, o kadar. Bu tip dayatmaları toplumun her bir bireyini ilgilendiren yasa ve yönetmeliklere eklemeye çalışmaksa bir insanlık suçudur.

Kadınlar, spora sahip çıkın

İnsan bedeninin cinsel ve dogmatik soslardan kurtulmuş bir bakış açısıyla görülebilmesinde spor kültürü çok büyük bir yardımcıdır. Spor bilinci, kadın bedenine bakışı normalleştirir. Sözüm kadınlara: Neye inanıyorsanız inanın, öncelikle bir insan olarak ahlak ve terbiye kurallarının hiçbir dine dayanması gerekmediğini bilin. Ahlak ve terbiye kuralları düşünce ve akılla da pekala olarak belirlenmiştir. Herkesin kendi inanışlarını toplumsal düzene uygun olarak yaşamasını destekleyin. Kendi bedeninizi sergilemeyi tercih etmeseniz bile kendi bedeninizden, uzuvlarınızdan ve endamınızdan utanmayın. Bedenini saklamayan kadınlarda kusur aramayın, onları kendi azgınlıklarına ve günahlarına bahane gösteren erkeklerdedir kusur. Sağlığınızı geliştirmek, vücudunuzu güzelleştirmek için düzenli olarak spor yapın. Eşinizden umut yoksa bile çocuklarınızın bu alışkanlığı sağlıklı ortamlarda edinmesini sağlayın. Onlara kadınların da erkekle aynı saygıyı hak ettiğini öğretin, cinsiyete değil insana değer vermesini öğretin. Düzenli spor yapın. Siz hiçbir şey bilmiyorsanız nasıl yapılacağını öğrenin ve evinizde spor yapın. Bu sizin hakkınızdır ve sağlığınız için çok önemlidir. Yoksa, yıllar sonra sağlık sorunlarınız arttıkça kendinizi bu sefer de “erkeklerinizin” merhametine bırakmış olacak ve onların size biçtiği “cefakâr ana” rolünü oynayacaksınız. Ayrıca şundan emin olun, sizin bedeniniz, sizin inanışlarınız ve sizin kararlarınızdır önemli olan. Aklını kadın bedeniyle bozmuş, ahlakçılığı ve namusu kimselere bırakmayan kadın düşmanlarının sözlerine kulak asmayın. Spor alışkanlığı, her inanıştan kadın için, kendilerine erkeklerin dayattığı anlayışsız rollere karşı bir zaferdir. Kadın, güzeldir; ve bu güzellik erkeğin tacizleri, saldırıları olmadan sergilenebilmelidir. Terbiye edilmesi gereken, yüzyıllardır kadını ezmeyi doğal hakkı sanmış, kadını saldırılabilir, hakları çiğnenebilir bir “şey” olarak gören öküz erkeklerdir. İnanın ki, siz bilinçlenirseniz, insanlık çok sürmeden kadını aşağılama belasından kurtulacaktır. Bir erkek bir kadının arzusu hilafına bir kadına yani bir başka insana “sahip” olamaz. Kölelik kalktı, bu beladan kurtulamadık daha.

Hiçbir şey yapmıyorsanız, en azından bu mücadeleyi verenlere köstek olmayın.

Bu yazı kanunen tescillenmiştir.

Fotoğraflar: Alexandre Moreau ve i.Anton.

Erkek ve kadın aynı cinste, farklı cinsiyettedir. Biri diğerine hak olarak üstün değildir.

2 Yorum

  1. yagmur yagmur 25 Ekim 2013

    Bu sitenin yazarlarına ayrıca bir teşekkür etmek istiyorum. Hayata hep pozitif bakabilmeye ve en kötü, en zor zamanda bile gülümseyebilmeyi başaranlara her zaman hayran olmuşumdur, öyle olmayı da çalışıyorum. Sizin de kaleminiz çok eğlenceli okurken gülüyorum, daha bir şevk kazanıyorum. Pozitif enerji yüklüyorsunuz.  Teşekkür ederim, başarılarınızın devamını dilerim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir