Yüksek ücretler sportif başarıyı düşürüyor mu? – Arda Turan ne zaman siyaseti bırakır?

YAZAN: Mustafa Kemal İlşad Özkan | Kartınızı Oluşturun

Geriye dönük baktığımızda, sportif başarının en üst seviyesi kabul edilen Olimpiyat Oyunları’nda oldukça kötü bir tablo ortaya koyduğumuz görünüyor. Ata sporlarımızdan olan güreş ve de Naim’le yaptığımız atılımdan sonra gelişen halter branşından başka neredeyse hiçbir branşda varlık gösteremiyoruz. 80 milyonluk bir ülkeyiz ve ama beğenin ama beğenmeyin dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahibiz. Üstelik geçmişimiz de sportif başarıyla düşünsel olarak kolayca ilişkilendirebildiğimiz askerî başarılarla dolu bir milletiz (Hunlar, Göktürkler, Cengiz ve Timur İmparatorlukları, Selçuklular, Babürler, Memlûkler, Osmanlı, vs). Dolayısıyla beklentimiz çok daha yüksek ancak halk olarak daima ama daima hayal kırıklığı yaşıyoruz, öyle ki, bu hayal kırıklıklarından ötürü “Ne de olsa varlık gösteremeyeceğiz,” diyerek spor müsabakalarına karşı bir ilgisizlik geliştirdik, psikolojimizi koruma güdüsüyle.

Modern dünyadan önce de bir meslek olarak sporculuk vardıysa da Modern Çağ ile birlikte bu mesleğin karşı karşıya kaldığı şartlar değişiyor. Eski çağlardaki düzen değiştiğinden Modern Çağ’da sporcular bir anlamda sahipsiz ve yoksul kalabilir olmuşlardı. Nitekim Cumhuriyet yıllarındaki sporcularımızın büyük bir kısmı sporu ekonomik sebeplerle devam ettiremiyor ve başarılı olsalar bile geçinme endişesiyle bırakmak zorunda kalıyordu. Gerçekten de sporcular genel olarak bir çaresizlik içerisindeydi ve tüm özverilerine, metanetlerine ve sabırlarına karşın bir noktadan sonra sporu bırakmak zorunda kalıyorlardı.

İlk olarak, hemşehrim, Turgut Özal’ın çıkarmış olduğu Ödül Yönetmeliği ile sporcuların sosyal güvence ve geçim endişeleri azaltıldı. Bugün ise, beğenin veya beğenmeyin AK Parti iktidarı sporcuların geçimini güvence altına alabilecekleri bir dizi düzenleme yaparak bu hususu kuvvetlendirdi. Bunun yanı sıra, her ne kadar çoğunda eksik veya yanlış proje/müteahhitlik olsa da ve üstelik birçoğunda yeterli antrenör bulunmasa da, sorunlardan bir diğeri olan fizikî yapı eksikliğinde de büyük yol kat edildi. Fakat, bu yatırımların karşılığı alınabilmiş değil. Peki, neden?

Elbette, bu çok yönlü bir sorun. Geçenlerde sosyal medya hesabımdan yazdığım kısa bir yazımda, bu sorunun ana kaynaklarından biri olan, spor bilimlerinde çağın gerisinde kalmış olmamıza değinmiştim. Sayılması gereken diğer sebeplerle birlikte, kolayca göz ardı edilebilen bir başka sebep daha var oysa: Devlet tarafından maddi açıdan çok yüksek ödüllerin verilmeye başlanması.

Sıradan biri, yüksek ödüllerin teşviği artırdığını, dolayısıyla buna bağlı olarak çabanın ve kalitenin de yükselmesini öngörür. Ancak, insan doğası bu şekilde işlemiyor. Farklı bir alandan örnek vererek açıklayalım. Dünyanın en saygın iş bilimleri üniversitelerinin birçoğu (listeye Harvard Business School ve MIT dâhildir), çok yüksek CEO maaşlarının performansı olumsuz yönde etkilediğini gösteren araştırmalar yaptılar. Bunlarla birlikte, yaptıkları deneylerde de iş ortamını –çaktırmadan– taklit ederek, çok yüksek ödülün performansı çok bariz şekilde düşürdüğünü ortaya koydular. Merak edenlere bu araştırmaları okumalarını öneririm.

Bu şaşırtıcı olgunun sebeplerinden biri, ödül yükseldikçe stresin artması ve makul düzeylerin üstüne çıkması. Bir sporcu içinse, çok yüksek bir ödül alıp “üstüne yatmak” da kabul etmek istemeseniz de bir seçenektir üstelik. Çok iyi eğitimli, geniş çevreli, deneyimli bir CEO yıllık birkaç milyon dolar maaş ve yanı sıra her yıl 10-20 milyon dolar prim aldığında, daha çoğu için göstermesi gereken çalışmayı çok kolay sergileyebilir. Oysa, ister yoksul isterse varlıklı bir aileden gelsin, bir sporcunun çok yüksek ödülleri bir ya da birkaç kere alması durumunda, bir sonrakini almak için bir CEO gibi sadece bir yerde “durması” yeterli olmaz. Üstelik, her zaman olmasa da genellikle, para kazandırabilecek alışılmış becerileri de spor dolayısıyla edinemedikleri için, bir CEO’nun aksine yaş ilerledikçe fiziksel kapasiteleri de düştüğü için, kolayca yine sporun içinden “gelecek teminatı” olan bir arayış içerisine girerler. Bugün Adana’nın veya Kırşehir’in yoksul bir mahallesinden yetişmiş bir sporcumuzun mesela 1 milyon Avro kazanması, onu kamçılar mı yoksa rahatlatır mı? Bu başka bir sorudur anlayacağınız.

Bugün sosyal medyada Almanya Futbol Takımı’nın Euro 2016’yı kazanması durumunda oyuncularına 150 bin Avro prim vereceğini okudum. Bu yanlış bilgiyi düzeltelim önce, çünkü Almanya Futbol Federasyonu kupanın kazanılması durumunda oyuncularına 300’er bin Avro verileceğini duyurmuş durumda. Oysa, Futbolda Almanya’nın daha gerisinde olan ülkemiz oyuncularına sırf Euro 2016’ya katıldıkları için şimdiden 500’er bin Avro verildiği söyleniyor, ki sanırım bu kesin bilgi. Denebilir ki, bu kadar yüksek ödül teşvik için verilmiştir. Peki, sonuca baktığımızda teşvik edebilmiş midir? Elbette, hayır.

Her ne kadar gırtlağına kadar “profesyonelleşmiş” olsa ve heyecanından birçok şeyi yitirmiş olsa da futbol hâlihazırda bir spor ve her ne kadar ben pek izlemeyi sevmesem de kitleleri coşturan çok ilgi gören bir spor. Ancak sahada artık o coşkuyu arkasında hisseden sporcuları göremiyoruz, artık o milletini arkasında hisseden sporcuları göremiyoruz çünkü spor ne yazık ki sadece parayla teşvik edilmeye çalışılan bir uğraş durumuna düşürüldü. Bunun faturası da spora olduğu kadar ulusal bir heyecan yaşamak isteyen halka kesilmiş oldu.

Bu yanlışlardan sonra bir şeyleri eski durumuna döndürmek mümkün olur mu? Biraz zor ne yazık ki. Çünkü bu kadar yüksek ücretlere alışmış olan sporculara artık daha makul ödemeler ve ödüller verilse bile bir süre kendilerini eskiyle kıyaslayacaklarına kuşku yok. Ayrıca, halkın spora olan küskünlüğünü de düzeltmek için sporcularımızın takdir edilesi bir mücadele ruhu göstermesinden de fazlası gerekiyor artık, somut başarılar ortaya konması gibi…

Süleymanoğlu’nu, Yerlikaya’yı izlerken yaşadığım heyecanı, 2002 Dünya Futbol Kupası’nın unutulmaz atmosferini daha çok ararız yoksa.

Ek bir not: Aktif sporcular siyasete mutlak çizgi çekmelidir

Yazının sonunda değinmeden edemeyeceğim ki, bazı aktif sporcularımızın siyasi kimliklerini ön plana çıkarmaları doğru değil. 80 milyonluk bir ülkede her görüşten insan varken ve her birinin benimseyeceği bir sporcu olmaları daha güzelken, küçük hesapların peşine düşerek veya hiçbir hesap peşine düşmeseler bile yeterince düşünemeyerek siyasileşmeleri kabul edilemez bir yanlıştır. Eski sporcularımız, kişisel siyasi görüşleri ne olursa olsun, aktif sporculuk yaşamlarında hiçbir çıkar karşılığında bu gibi kusurlar işlemez ve karşıt siyasi görüşten insanlara sırtlarını çevirdikleri bir imaj sergilemezlerdi.

Bugün çok eleştirilen ve nihayetinde de –ne yazık ki– sahada dahi yuhalanan Arda’nın yaşadıkları bu duruma bir örnektir. Suçlu da Arda’dan başkası değildir çünkü taraftarların davranış kalıplarına göre anormal bir durum değildir yaşananlar. Oysa Hakan Şükür’ü hatırlayın, her ne kadar kendisi hakkında söylemler olsa da aktif sporculuk yıllarında bunlar dedikodudan ötesine geçmezdi ve siyasi kimliğini –olması gerektiği gibi– bayrak yapmayarak herkesin kendisini benimsemesini sağlardı. Bunun sonucunda da sporculuk yaşamından sonra siyasete girdiğinde bile sporcu kimliğine hakaret edilmedi. Sonra içinde bulunduğu durumlar hukuken vahim olsa da bu mazisini inkâr edemeyiz. Genç sporcular da geçmişteki “millî” sporculardan örnek almalı ve tüm ulusun sahiplenebileceği şekilde kendilerini konumlamalıdır, zira millî sporcuların kaynakları, hangi görüşten olurlarsa olsunlar, tüm vatandaşların vergileriyle sağlanır. Dolayısıyla millî sporcular uygulamada da halkın tüm kesimlerine karşı sorumluluk taşır ve elinden gelenin en iyisini, tüm ulusu temsilen ortaya koyar, koymalıdır.

 

 

 

One thought on “Yüksek ücretler sportif başarıyı düşürüyor mu? – Arda Turan ne zaman siyaseti bırakır?

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir