
Olimpiyatlar Neden Artık İlgi Çekmiyor?
Yazan: İlşad Özkan
Olimpiyat Oyunları bir zamanlar hepimizi ekran başına kilitleyen bir şölendi, ama şimdi? İstanbul’un ev sahipliği hayali, ekonomik risklerden altyapı sorunlarına kadar birçok soru işaretiyle karşı karşıya. Peki, bu rüya gerçekten kâbusa mı dönüşür?
Dört yılda bir gerçekleştirilen Modern Olimpiyat Oyunları, elbette ki yaz oyunları, büyük bir ilgi çekerdi. Naim’in başarılarıyla gururlanır, güreşçilerimizle hop oturup hop kalkardık. İnsanlar TRT ekranlarında müsabakaları takip eder, başarılarımızla yediden yetmişe gurur duyardık. Olimpiyatlar bir olaydı yani, hem de güzel bir olay! Çocukken rahmetli Naim Süleymanoğlu’nun koparma veya silkme öncesi ağzından yukarı doğru üfürerek alnının üstündeki saçları hareketlendirmesinin taklidini yapardık. Kahramanlarımızdan biri olan Hamza Yerlikaya’nın ters takla hareketini aramızda konuşurduk. Sokaklarda bir sürü yeşil bahçeler vardı, arabalar az olduğu için az geçerdi; sokaklar bizimdi, dünya sanki daha küçük ya da en azından daha az yoğundu. Dedim ya, Olimpiyatlar bir olaydı, hem de güzel bir olay…
Geldiğimiz noktada, 2024 Paris Oyunları’nı izlemedim bile, Yusuf Dikeç dışında, ülkemizin sporcuları hakkında da bir bilgim olmadı. Ben mi ilgimi yitirdim, Olimpiyatlar mı değişti?
Seçimleri için Fransa devletine saygı duysam da bana göre çok tatsız ve gereksiz olan açılış gösterileri değildi beni soğutan şey. Bu kadar “değişiğini” ilk kez yapan ülke olsa da sporla alakasız açılış şovu yapan ilk ülke Fransa değil sonuçta. Her ülkenin açılış seremonisini IOC ile uzlaşıp belirleme hakkı var nihayetinde.
Sonra fark ettim ki, 2020 Tokyo Oyunları da pandemi nedeniyle gümbürtüye gitti. İzlememişim. Kimin katıldığını da bilmiyorum. Suçlu ben miyim? Suçlu pandemi de değil, oturup TV’den, internetten izleyebilirdim…
Derken, her ne kadar madalya karnemiz biraz kötü olsa da 2012 Londra Oyunları’nı ve akabinde 2016 Rio Oyunları’nı iyi kötü biraz takip ettiğimi hatırladım. Ha, demek ki bunlara az ilgi duymuşum sonra da bende kayış tamamen kopmuş.
Olimpik oyunlar eskisi kadar zevkli gelmiyor bana. Oysa spor sevgimi kaybetmedim. Ülke olarak başarı seviyemiz de çok umurumda değil, ben işin mücadele kısmından da zevk alıyordum. Bu arada, zaten, eskiden olimpiyatlara bir avuç adam gönderirdik ama söke söke madalya alırdık, şimdi çok daha kalabalık gidiyoruz ama daha az madalya alıyoruz. Sayıyı artırmamız iyi, madalyayı azaltmamız kötü. Üstelik, olimpiyatlara yeni eklenen branşlar varken teorik olarak madalya şansımızın artması gerekirdi.
Lafı çok dolandırmayalım. Olimpiyatlarda “koruyuculuk” adı altında yapılan kural değişiklikleriyle, çok fazla “yumuşatma” olması canımı sıktı, hele güreşçi bir memleketin ferdi olarak. Sadece biz değil, Rusya, Kafkaslar, İran bölgesi de iyidir güreşte. Fakat en sonunda Avrupalılar daha çok madalya alsın diye güreşi parmak güreşi seviyesine indirsinler de kurtulalım gitsin. Güreş sert spordur, olimpiyatların da en temel birkaç branşından biridir; kim rahatsız oldu derseniz, bilemiyorum. Her neyse, ona takılmıyorum; bu ayrı bir tartışma konusu.
Doping olayı da ayrı bir mevzu. 2008 Pekin’deki iddialar ağzımızın tadını çok kaçırmıştı, 2018 Soçi Kış Oyunları da tuz biber ekmişti. Geçmişteki bazı olimpik şampiyonların doping itirafı ve madalyalarını iade etme olaylarını saymıyorum bile. Doping işi de mide bulandırıcı ve açıkça ortada ki ister devletlerin desteğiyle ister devletlerin desteği olmaksızın yapılsın, doping sektörü Olimpik komitenin önünde. Dopinge karşı sonradan getirilen sporcu gelişim takip sistemi bile pek verimli çalışmıyor gibi. Doping de beni uzaklaştırdı.
Fransa 2024’deki açılış gösterilerine bakınca da artık olayın pek de spor olmadığını, başka bir ajandanın aracı seviyesine indirgendiğini gördüm. Bir anlamda olimpik komitenin kurucu ideallerinin iflasıydı bana göre bu gösteri. Fakat beni endişelendiren bu da olmadı. Bunlar gelip geçebilirdi.
2016 Rio sonrası borç batağına gömülen, Olimpiyatlar için yaptığı tesisleri viraneye dönmüş olan Rio olmuştu esas gözlerimi açan. Millî bir kıvanç arayışıyla çocukluğumdan beri “Keşke Olimpiyatlar Türkiye’de de olsa!” kör arzumun yerini “Bir dakika, bu gerçekten iyi bir fikir mi?” şüpheciliği almıştı.
Konuyu biraz araştırınca gördüm ki, zarar eden ilk ve tek olimpiyat Rio’dan ibaret değilmiş. Atina, Pekin, Rio… Bu işten zararlı çıkanlardan. Brezilya 20 milyar dolar harcamış, 13 milyar dolar borçlanmış ve ödeyemeyip borcu borçla kapatmış. Hah, şimdi gelelim olimpiyatları almak istememe sebeplerime:
EKONOMİK RİSKLER VE ALTYAPI SORUNLARI
Çok Masraflı ve Kâr da Edemeyiz Gibi
Olimpiyatlara yeni sporlar eklendikçe, katılımcı ülkelerin sporcu sayısı arttıkça olimpiyatları düzenlemenin faturası da şişiyor. Osuydu busuydu derken çoğu şeyi sponsorlara yıkmak mümkün gibi görünse de o iş öyle olmuyor, en büyük masrafları (yeni tesisler, altyapı gibi) devlet, yani bizler, bizim vergilerimiz karşılamak zorunda. Kâr ederiz diyen beri gelsin, açıklasın, anlatsın; dinleyelim, aydınlanalım.
Buna karşın, bu olaya kâr çerçevesinden bakmak vizyonsuzluktur diyene orada bir dur derim. Çünkü bahsettiğimiz para, milyarlarca dolarla ifade ediliyor. Vizyonsuz olmak başka, parasız olmak başkadır ve biz parasız durumdayız.
Türkiyemiz, 2000, 2004, 2008, 2012 ve 2020 Olimpiyatlar’ına ev sahipliği yapmak için aday olmuştu ama bize vermemişlerdi. Şimdi düşünün bakalım, 2020’yi bize vermiş olsalardı ve pandemi krizinde piyango bize vursaydı ne olacaktı? Kaç milyar dolar yük daha boşuna yüklenmiş olacaktık?
Şurası gerçek ki, İstanbul’un mevcut spor tesisleri, olimpik ihtiyacı karşılayamayacağı için bir sürü yeni tesis yapılması gerekecektir ve sonra da bunların atıl duruma gelmeyeceğinin garantisi yoktur. Üç gün spor yapılacak diye milyarlarca dolar harcanmasın bir zahmet. Pek çok şehirde Olimpiyatlar için yapılan spor tesisleri sonrasında bomboş kalmış. Hatta futbolda da gaza getirilen Katar’ın, FIFA Dünya Kupası için yaptırdığı şimdi de çöplüğe dönmesin diye bakım yapmak zorunda olduğu bomboş tesisleri oturup bir araştırmanızda fayda vardır.
Olimpiyatlar Bize Turist Getirmez, Getirmesine de İhtiyaç Yok
Olimpiyatlar’ı alırsak İstanbul için almayı düşünüyoruz. Hani, adamakıllı planlama yaptığımızdan mı bunu istiyoruz? Hayır. Kargadan başka kuş, İstanbul’dan başka şehir tanımıyoruz da ondan. 16 milyonluk bu kaosu yaratan bu hatalı bakış açısının yarattığı kısır döngüden çıkamadığımız için başka çaremiz yok diye düşünüyoruz. Alternatif plan sunan yok. “Ya, Olimpiyatlar’ı Afyon’a alalım, Artvin’de yapalım, Denizli’de takılalım, Aydın’da neden olmasın?” diye fikir belirtmeye cüret eden, edebilen dahi yok. Adamı tefe korlar, tenhada yakalayıp döverler; oralarda neden olmayacağını, olmaması gerektiğini uzun uzun anlatırlar ama İstanbul’da neden olması gerektiğini de tam olarak izah edemezler.
Oysa İstanbul’un tanıtıma ihtiyacı yok ki. Türkiye turist sayısı bakımından dünyanın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biri. 16 milyonluk bu dev metropol de kendi nüfusu kadar turisti ağırlıyor her yıl. Veriler böyle. Yani zaten sığmıyoruz bu şehre, olimpiyatlar daha fazla ne katkı yapabilir buraya? Anlamlı bir turizm gelir artışı sağlar mı?
Toplu Taşıma Kaldırmaz, Taksiciler Temsil Edemez, Oteller Risk Alır
İstanbul’un mevcut toplu taşıması, hele yoğun saatlerde gayet rahat ve sorunsuzdur diyebilen bir tek Allah’ın kulu var mı? Olimpiyat Oyunları’nı alırsak milleti uçurarak intikal ettiremeyeceğimize göre, oluşacak ek yükün nasıl çekileceğini kimse de izah edemeyecektir.
Taksi konusunda ise “facia” haline geldik çoktan. Taksilerin yetersiz olması bir tarafa, UEFA bile resmî hesaplarından “Aman ha binmeyin, sizi kandırırlar” demedi mi, unuttunuz mu bunu? Sen kendin taksi buldun da elin yabancısına mı yetireceksin bir de? Taksi sistemimiz berbat, lamı cimi yok; kimse kimseyi kandırmaya da çalışmasın. Benim işlek yerlerde taksi bulamadığım çok oldu, siz de benden farklı değilsiniz. Taksi bulan turistlere de neler yaptıklarının örneklerine girmeyeceğim. Rezil olmak isteyen, buyursun bu riski alsın. Olimpik düzeyde de dünyaya mahçup olalım (taksici arkadaşlar da kusura bakmasın, iyisi de çoktur da kötüsü haberlere çıkıyor, biz ne yapalım).
Otellere gelelim şimdi de. Teorik olarak, İstanbul’da yaz mevsiminde otellerin oluşacak ek yükü kaldırma olasılığı yok. İşin gülünç tarafı ise, gelmesi beklenen sporcular, kafileler, medya mensupları ve olimpik turistler için ek yatırımlarla ek odalar yapılırsa bunların dolacağının da garantisi yoktur. Londra ve Paris’te oteller turistler konusunda ters köşe olmuşlar çünkü millet çekip gitmiş olimpiyatlar bitmeden. Bırak doluluğu, boşluk oluşmuş. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık durumu; riskli bir konu da oteller yani. Velev ki ek yatırım yapıldı, otel odaları doldu taştı; e peki bu odalar Olimpiyatlar bittikten sonra ne olacak? Bir mucize olup zaten dünyanın gözde turizm lokasyonlarından biri olan İstanbul’a her sene olimpiyatlardaki kadar fazladan turist gelecek mi? Neden gelecek? Nereye gelmiş daha önce? Atina orada, Rio orada, Montreal orada, Londra ve Paris orada; olimpiyatlardan önce neyse sonra da o. O kadar yani, sıra dışılık yok.
OLİMPİYAT RUHU’NUN KAYBI VE AZALAN İLGİ
Bugün Brekdans Yarın Direk Dansı
Uluslararası Olimpiyat Komitesi, uzun yıllardır tartışmalı “spor” dallarını aday ve zorunlu branşlara ekleyip duruyor. Paris’te breakdance eklemişlerdi zorunlu olarak, sırada da direk dansı ya da twerking (ritmik kıç sallama etkinliği) olabilir. Neden olmasın? Bunların breakdance’dan neyi eksiktir?
Ya sen geçmişte kaykayı da olimpik sporlar arasına aldın, ya sokakta gençlerin eğlencesi olan kaykayı aldın, neyi düşünerek aldın? Kaykayın eklenip eklenmemesini geçtim, bu eşitlikçi bir yaklaşım mıdır? Sörf meselesi de keza buna benzer bir mesele. Burada bir başka tartışma konusu da bunların ülkeler arası zaten olmayan eşitliği Batı ülkeleri lehine daha da artırmasıdır (bu ayrı tartışmalı konuya daha fazla girmeyeceğim). Kimse kimseye martaval okumaya kalkmasın, şurada 100 tane olimpik sporcuyu zor toplayan ülkeyiz; biz daha kaykaya, sörfe, breakdance’a gelene kadar, yolumuz uzun.
Amaç ne? Bilmiyorum. İlgi çekmekse işte size direk dansı ve twerking seçenekleri, ey olimpik ulular! Bak, ben çocukken plaj voleybolunu da olimpik yaptınız; anlarım hatta olsun sonuçta spor o. Severim de üstelik. Fakat bana öyle geliyor ki, ilgi ilgi diye diye kendini yiyip bitiren sosyal medya fenomenlerine döneceksiniz bu gidişle. Ya sen TV kanalı mısın, “Olimpiyat Ruhu”nu yaşatıp yaymaya çalışan idealist bir kuruluş mu? Kantarın topuzunu kaçırmayın artık. Attığınız her yeni büyük adım, Doğu milletlerinin ayağına bir kurşun daha sıkmak oluyor, eşitlik söylemlerinizi masala çeviriyor. Ben güreşte senin sırtını yere getiriyordum, önce kuralları değiştirerek benim önümü kestin yetmedi, şimdi de bende kökeni olmayan yahut imkânım az olan şeyleri rekabet unsuru olarak koyuyorsun önüme. Ben bu tutuma karşı da tepkili olduğum için de Olimpiyatlar’a aday olmamıza karşıyım biraz.
Artık Kimsenin Pek Umurunda Değil
Şimdi, gelelim diğer bam teline. Ben Olimpiyatları severdim, çok severdim; olimpiyat ruhu denen artık mazide kalmış o ideale de hâlen inanıyorum. Fakat IOC’nin pusulasının da biraz şaşırdığını düşünüyorum. Modern Olimpiyat Oyunları, antik olimpiyat oyunlarına öykünen ve onları tekrar diriltmek isteyen Baron de Coubertin’in ve sonrasında onu destekleyen arkadaşlarının eseri. Antik Olimpiyatlar’da, maçası tutan ve kıçına giyecek bir don bulup yarışma alanına gelen herkes yarışabilirdi. Ruh budur abicim, bana ruj sürüp topuklu ayakkabı giymiş sakallı insanların dansını izletmenin bununla bir ilgisi yoktur. Biz spor izlemek istiyoruz, politik veya başka türden şov değil. Modern Olimpiyatlar’ın en önemli gelişimi, başta Türk kadınları olmak üzere dünya kadınlarının da katılımının sağlanmış olmasıdır bana göre. Bu eşik de çoktan aşılmıştır. Şimdi katılımı artırmak, spor yapanların ve destekleyenlerin sayısını artırmak, olimpik ruhu güçlendirmek önemlidir.
Sen çok akıllı zannediyordun kendini ve şirazen de şaştığı için, güya ilgiyi artırayım derken ilgiyi azalttın. Yalan mı? 90’larda ve 2000’lerin başındaki ilgi, kendi verilerine göre bile yerlere çakılmış durumda artık. Sorun bende miymiş? Değilmiş. Sendeymiş.
Sorun sende. Bizde değil. Sorun sizde. Olimpiyatlar’da değil.
Bu yüzden bizim, en azından biz zenginliğimizi artırana kadar, sana ev sahipliği yapmaya ihtiyacımız yok artık.
Bu yüzden bizim, sen böyle başka masallar anlatmaya niyetliysen, sana da ihtiyacımız kalmayacak gibi.
Bu yüzden korkuyorum, korkuyorum Olimpiyatlar’ı falan alırsak, ekonomik ve sportif bir trajedi yaşamaktan.
İlk yorum yapan siz olun