
Erken Cumhuriyet Döneminde Beden Eğitimi ve Spor
Yazan: Konuk Yazar, Batuhan Öztürk
Bugünlerde sıkça tartışılan ancak kamuoyunda yeterli ilgiyi ve desteği göremeyen Beden Eğitimi ve Spor derslerinin, kimilerine göre kademeli olarak öğretim programlarından kaldırılması tartışmalarının sıcaklığını fırsat bilerek ilk yazımı bu konuda yazmaya karar verdim. Bu kapsamda Cumhuriyet’imizin yeni yeni emeklemeye başladığı yıllarda Mustafa Kemal Atatürk’ün özel ilgisi ile tasarlanan Beden Terbiyesi Kanunu çerçevesinde dönemin siyasetinin spora verdiği önemi hatırlatmaya çalışacağım.
Dönemler değişse de şartların toplumumuz için değişmediğinin ve 1923 yılından günümüze kadar hep aynı şeyleri tekrarlayan plan ve projeler ile nasıl yerimizde saydığımıza hep beraber yeniden hayret edeceğiz.
Atatürk ve Spor
Mustafa Kemal Atatürk hepinizin malumu sporu ve sporcuyu destekleyen bir liderdi. Kendisi sporu ve sporcuyu sadece maddi veya manevi olarak desteklemekle kalmamış ülke genelinde sporu her yaştan birey için hedef hâline getirmişti. Bunu yaparken de resmî, sivil kurum ve kuruluşlardan yararlanmıştır. İnsanımızın beden kültürü alanında eğitilmesi için kanun tasarlamış ve direktiflerde bulunmuştur.
Bu çalışmalardan en önemlisi ise şüphesiz 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu’dur.
3530 Sayılı Beden Terbiyesi Kanunu
3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu için Atatürk, Almanya’dan dönemin önemli spor insanlarından olan Dr. Carl Diem‘i tasarısını anlatmak ve bu doğrultuda bir rapor hazırlatmak için ikinci defa ülkemize davet etmiştir. (Birincisi Türk Spor Kurumu’nun planlanması ve kurulumu aşamasında gerçekleşti. Sonraki yazılarımda bu konuya detaylı değineceğim.)

Atatürk, arzuladığı modeli kendisine etraflıca izah ettiği gibi, bazı konuları da özel olarak dikte ettirmişti. Dr.Diem, aldığı direktifler üzerine bir kuruluş planı hazırlayıp ülkesine dönmüştür. Kurulan bir heyet tarafından bu raporun ışığı altında bir kanun hazırlanarak TBMM’ye sunulmuştur.
Bu 3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu olarak mecliste kabul edilmişti. Kanun, TBMM’de kabul edildiğinde (1938 haziran ayı sonu) Atatürk’ün sağlık durumu ciddiyet arz etmekteydi ve kendisi Savarona gemisindeki odasında hasta yatağında yatmaktaydı. Meclis’in yeni döneminin açılışına doğru durum daha da ağırlaştığından Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi.
Fakat her şeye rağmen Meclis’in 5. dönem 4. toplantısının açılışı münasebetiyle vermek istediği söylevini günün başbakanı Celal Bayar’a hasta yatağında dikte ettirmişti. Meclis’in açılış gününde Atatürk hasta yatağında yatarken hazırlattığı söylev onun adına Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okunmuştu.(1 Kasım 1938)
Atatürk bu söylevinde üzerinde önemle durduğu bu kanuna da değiniyor ve şöyle diyordu.
“Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahalarında da idealine ulaşması için yüksek Kamutay’ın kabul ettiği Beden Terbiyesi Kanunu’nun tatbikatına geçildiğini görmekle memnunum.”
Atatürk bu kanunla, sporu bir ana dava olarak ele alıp, beden eğitimini milletine mecburi kılan dünyada ilk devlet adamı olmak gibi büyük bir özelliğe daha sahip oluyor.
Atatürk’ün vefatını izleyen günlerde dünyanın en ünlü gündelik spor gazetelerinden “L’auto” yayınladığı bir makalede Atatürk’ün spora verdiği önemi şöyle ifade ediyor.
“(…) Dünyada ilk defa beden eğitimini milletine mecburi kılan devlet adamı o olmuştu. Yalnız kâğıt üzerinde ve Nutuklarda değil, bunu bilfiil yerine getirdi. Stadyumlar ve çeşitli spor merkezleri tesis ettirdi. Halkevlerinin spor kollarını bizzat murakabe etti ve milletin mukadderatına hakim olduğu günden itibaren Türkiye’de spor, gittikçe artan bir önem ve değer kazandı. (…)[1]”
Sağlıklı ve Dinç Bir Toplum Hayal Ediyordu
Atatürk, bu kanunla birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini şekillendirmek amacıyla çok önemli bir adım atıldığının farkındaydı. O, Osmanlı‘nın son dönemlerindeki yılgın, tembel ve hantal toplum imajının aksine, Genç Cumhuriyet’in dinamik ve sağlıklı bir toplum imajına sahip olmasını istiyordu. Bu sebeple Beden Terbiyesi Kanunu’na özellikle eklettirdiği 4. Madde ile bu amacını vurguluyordu.
3530 sayılı Beden Terbiyesi Kanunu’nda, Atatürk tarafından dikte ettirildiği bilinen 4. madde şu hükmü kapsamaktaydı:
“Madde: 4- Gençler için kulüplere girmek ve boş zamanlarında beden terbiyesine devam etmek mecburidir. Hangi yaştaki vatandaşlara ne kadar müddetle ve hangi mevsimde spor mükellefiyeti altında bulunacakları ve ne gibi devair ve müesseselerde beden hareketlerinin tatbiki lazım geleceğini vekiller heyetince tayin olunur.”
Bunun için yapılan çalışmalardan bazıları;
· İnsanları spora özendirmek amacıyla, milli duyguları kabartıcı çalışmalarda bulunulmasıdır. Bunun için, Türk Tarih Tezi ve Güneş Dil Teorisi gibi dönemin önemli tartışmaları etrafında, Türklerin pek çok modern sporun yaratıcısı olduğu ve çok eski devirlerden beri bu sporları başarılı bir şekilde uyguladıkları öne sürülmüştür.
· Cumhuriyet Halk Fırkası, spora olan yakın ilgisini resmî olarak kayda geçirmiş ve beden terbiyesi ve spor ile ilgili tutumlarını, sporun işleyişini parti programına ve dolayısıyla devlet politikaları içerisine alarak göstermiştir.
· Cumhuriyet Halk Fırkası, 1933 yılında, Ankara’da bir Beden Terbiyesi Enstitüsü kurulması amacıyla Leipzig Üniversitesi’nden Hermann Altrock’u ülkemize davet ederek kendisine konu ile ilgili bir rapor hazırlatmıştır. [3]
Bu çalışmalar dönemin şartlarında sadece fiziksel aktivite amacıyla önemli görülmemiş, gerektiğinde ülke savunması için bir silah olarak, toplumun hijyen seviyesini artırmak amacıyla bir ilaç olarak, savaşların yorgunluğundan daha hızlı sıyrılmak amacıyla bir eğlence olarak ve gelecek nesillerin daha sağlam ve dayanıklı olması açısında bir kültür öğesi olarak görülmüştür.
Son olarak gerek seçilenlerin gerekse seçenlerin konunun önemini kavraması adına bir cümle daha söylemek gerekirse ki çok uzaklarda aramaya gerek yok.
“Sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.”

Kaynakça
[1] Sporda Devlet Mi? Devlette Spor mu? , Cem Atabeyoğlu, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Yayınları
[2] http://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/KANUNLAR_KARARLAR/kanuntbmmc018/kanuntbmmc018/kanuntbmmc01803530.pdf
[3] Gürbüz ve Yavuz Evlatlar, Yiğit Akın, İletişim Yayınları

İlk yorum yapan siz olun