
Yazan: İlşad Özkan
Her fırsatta fitness’ın çocuklardan tutun da 80 yaşındakilere kadar uygun olduğunu, kişiye özel düzenlenmiş bir programla hiçbir spor geçmişi olmasa da güvenle başlanıp sürdürülebileceğini söylerim. Elbette sağlık sorunları olanlar için onlara uygun çeşitli uyarlamalar yapılmalı. Ancak hiçbir sağlık sorunu olmadığını düşünse de herkesin fitness’a başlarken ya da uzun bir aradan sonra dönüş yapacakken üç konuda oldukça dikkatli olmalarını öneririm. Bugün size bu üç hususu anlatacağım.
1) Kalp en önemlisi
Kalp rahatsızlıklarının oranı pek çok sebepten yüksektir. Bilinen ve bir tedavi programı içinde bulunan kalp hastalarının yanı sıra, benim daha çok dikkat etmesini istediğim bir grup daha vardır: gizli kalp hastaları. Kalp ve dolaşım sistemindeki arızalar her zaman sıradan muayenelerle ortaya çıkarılamamaktadır. Spora başlayacak olan bireyler, kalplerine sıradanın ötesinde, fazladan yük yaratacaklarını bilmelidir ve buna göre bir kalp muayenesi yaptırmalıdır. Özellikle anne-babasında kalp hastalığı bulunan, akrabalarında erken yaşta kalp rahatsızlığı görülmüş biriyseniz kalıtımsal riskinizin daha yüksek olduğunu dikkate almalı ve ciddi bir spor programına başlamadan önce “yüksek şiddetli antrenmanlara” tıbbi olarak uygunluğunuzu ölçtürmelisiniz.
Kendimden örnek vermem gerekirse, kalıtımsal açıdan kalp hastalığı riski taşımadığımı düşündürecek akrabalara sahibim. Bununla birlikte spora uzun sayılacak aralar verip tekrar döndüğümde, koşu antrenmanlarında göğsümde kayda değer bir ağrı hissederim. İtiraf edeyim, bu durum beni endişelendiriyordu, gerçi, antrenmanlara başladıktan 1-2 hafta içinde bu ağrılar tamamen kayboluyordu. Yine de riske girmek istemedim ve geçen sene staj yaptığım hastanede bir grup üniversite öğrencisinin yüksek eforlu EKG testine aşırı istekli bir denek oldum. Ortaya çıkan sonuç hepimiz için sevindiriciydi. Çünkü ben kalbimin azami atım sayısının üstünde dahi sorunsuz çalıştığını, yani bir sorun taşımadığını öğrenmiştim; ders veren öğretim üyesi ise birkaç yıldan sonra ilk kez testi son seviyesine kadar uygulayabildiği bir denek bulup her aşamayı öğrencilerine göstermekten memnun kalmıştı. Size de tavsiyem, hareketsiz yaşayan sıradan insanlara göre yapılmış testleri almanız yerine sportif antrenmanları simule ederek tıbbi uygunluğunuzu ölçen testler almanızdır.
Kendi adıma, kalp hastalarından öğrenci kabul etmem, isterse milyonlar versin; çünkü gereksiz risk almayı sevmem. Bir kalp hastasıyla çalışabilmemin tek yolu hekimiyle birebir ve sürekli iletişimde kalarak antrenman programını onun yönergelerine uygun olarak, onun sorumluluğunda sürdürmemdir. Siz de bir antrenörseniz veya bir kalp hastasıysanız, mutlaka uzman bir kalp hekimi gözetiminde spor programına uymalısınız. Yeri gelmişken söyleyelim, ne yazık ki hekimlerimizin bir kısmı spor konusunda donanımsız ve çekingendir ve bu eksikliklerini hastalarına hemen hemen her şeyi yasaklayarak örtbas etmeye çalışırlar. Sevindirici olansa sporun önemi ve sağlığımızla ilişkileri anlaşıldıkça bu tutumdaki hekim sayısının git gide azalmasıdır. Örneğin yazarlarımızdan Uzman Kalp Doktoru Murat Kınıkoğlu, yahut yazarımız olmasa da Prof. Dr. Emin Ergen gibi, spor konusunda halihazırda olması gerektiği gibi spordan anlayan hekimlere ulaşmanız sporu öcü gibi gösteren bir hekime ulaşmanızdan daha faydalı olacaktır. Bence tıp eğitiminde spor ve etkilerine verilen önem artırılmalıdır, insanlığın daha sağlıklı geleceği olması için bu zorunludur.
2) Kas (yardımcı elemanları ve sinirler dahil) ve kemikler ikinci sırada

Hayati anlamda değilse bile, fitness’a başlayanlarda dikkat ettiğim ikinci nokta onların kas ve kemik sağlığını korumaktır. Fitness’daki yanlış uygulamalar, yanlışlığın türüne göre değişmekle birlikte tüm bölgeleri riske atar; bazen boyun olur, bazen ayak bileği, bazen de bel ya da dirsek. Darbeli bir spor disiplini olmadığı için fitness’da ciddi kemik sorunları yaşama olasılığınız düşüktür, ancak çeşitli malzeme kazalarıyla böyle sorunlar yaşanmaktadır (ağırlıkları düşürmek, makinenin kırılması, vs.); bunların oranı ise oldukça düşüktür. Bazen de aşırı ağırlık kullanımından kaynaklanan çıkık ve kırıklar söz konusu olur ancak bunların da oranı, özellikle diğer sporlarla kıyaslandığında, yok denecek kadar azdır.
Fitness kemik sistemi için oldukça güvenlidir anlayacağınız, ancak kas ve eklemler için aynısını söylemek o kadar kolay değil. Kas ve eklem açısından da diğer sporlardan çok daha fazla güvenli olsa da bu risk yoktur diyemeyiz. Bu sporda yaşanan kas eklem sorunlarının başlıca sebebi, gözlemlediğime göre, hareketlerin yanlış yapılmasıdır. Bundan sonraysa aşırı antrenman gibi daha dolaylı sebepler söz konusudur. Buradan anlamamız gereken şudur: Eğitmenler, istisnasız her bir öğrencisine hareketleri öğretmekten birinci dereceden sorumludur. Ancak doğru bir öğretim sürecinden sonra öğrenci hatalı uygulamalarından kendisi sorumlu olabilir; salonlarda herkesin başında her an durmak fiziki olarak mümkün değildir zaten. Fitness yapanlara düşense hareketlerin yapılışını mutlaka doğru öğrenmek ve her zaman doğru uygulamaktır. Bu sayede hem sakatlıklardan korunacak hem de daha güçlü ve daha sağlıklı kasları güvenle inşa edebileceklerdir.
Günümüzde çoğu salonlarda, standart üyelere öğrenci değil, müşteri olarak bakılıyor. İş ahlakı gelişmemiş, üstlendiği sorumluluğu taşıyamayacak, çapsız ve duyarsız eğitmenler ise bu “müşterilerle” gerektiği gibi ilgilenmiyorlar ve kendi maddi ve duygusal tatminsizliklerini bahane olarak ileri sürüyorlar. Bu, akıl ve vicdan sahibi kimsenin kabul edemeyeceği bir durum, sizce de öyle değil mi? Bu duruma sebep olan olumsuzlukların iyileştirilmesi hepimizin görevi, ancak bu olumsuzlukları bahane ederek insanları sakatlığa resmen itmek bence bir suçtur. Bu kötü eğitmenler azınlıktadır ancak mesleğe ve sektöre verdikleri zarar oldukça fazladır. Bu zamana kadar sorumsuz eğitmenler yüzünden sakatlanan insanların sayısını tahmin edemiyorum ancak bizzat gördüklerim sinirlerimi fazlasıyla bozalı yıllar oluyor. Bu sakatlanmalar başta bel bölgesinde, genelde hastada önceden var olan bir sorunun etkisiyle yaşananların yanı sıra sapasağlam insanların da başına gelmektedir. Çünkü yanlış dinamik postür, yani yanlış hareket formunu sürdürmek, çoğu insan için sakatlığın kaçınılmaz olması demektir.
Almaları hakları olduğu hâlde gerekli tıbbi uyarı ve kineziyolojik desteği eğitmenlerinden alamayanlar, bu iddialarını belgelendirip ispatlayarak bulundukları ilin spor müdürlüklerine şikâyette bulunmalıdırlar. 2014’ten itibaren salonlarının Spor Bakanlığı denetiminde olmasıyla bu konuda zoraki de olsa hızlı bir iyileşme umuyorum. Bu yeni denetim sistemi, özellikle küçük spor salonlarını maddi açıdan çok zor duruma sokacak ve çoğunun kapanmasına sebep olabilecek niteliktedir ancak sektörün selameti için gerekli bir ıslah adımıdır.
Kişiler ise, bizim gibi güvenilir kaynakların yanı sıra konuyla ilgili uzmanların yayınlarını takip ederek yaptıkları hareketlerin tam doğru yapılışını öğrenmeli, eğitmenlerinden öğrendiklerini pekiştirmelidirler. Ancak bu öğrenime de dikkat edilmelidir. Kendi adıma, yazılarımda satır aralarında hareketlerin temel uyarılarını yapıp videolarla da desteklememe rağmen bunu yeterli bulmuyorum. Hareketleri ayrı ayrı ele aldığım yazıların ise yeterli olduğunu düşünüyorum ancak henüz her harekete yazı yazamadık. Daha önemli bir nokta, kişi teorik olarak hareketlerin doğru yapılışını öğrenip uymaya çalışsa da çeşitli sebeplerden bunu hareketlere yansıtamamaktadır. Bu sebeple öğrendiği bilgileri bir uzman eğitmenin kontrolünde uygulayıp doğru uygulama alışkanlığı edinmesi en iyisi olacaktır.
Kas, tendon, bursa ve eklemler gibi kas ve sinir sistemimizi doğrudan etkileyecek ve oldukça can sıkıcı olan bu sakatlıklardan korunmanın temel yolunu da öğrendiğimize göre üçüncü uyarıma geçebiliriz.
3) Sindirim sistemi sorunları
Bir spor programına yeni başlayanlarda gördüğüm en yaygın üçüncü tıbbi sorun da budur. Doğrudan hayati değildir, kassal sorunlar gibi de kendini kolayca belli edecek ağrılar yaşatmaz. Ancak böyle olması önemsiz olduğu anlamına gelmiyor, çünkü sağlıklı bir insan olmak istiyorsanız sindirim sisteminiz sandığınızdan çok daha fazla öneme sahiptir. Kilo vermek ya da kaslanarak kilo almak isteyenlerin yaptığı ilk şey, haklı olarak, karbonhidratları ciddi oranda azaltıp proteini artırmak ve hatta üstüne ek olarak besin desteği (supplement) kullanmaktır. Bu durum liflerinin çoğunu karbonhidratlardan almaya çalışarak yıllarca hata yapmış kişiler için bağırsak sorunlarına sebep olmaktadır. Besin destekleri ise genelde lif içermemelerinin ya da çok az içermelerinin yanı sıra vücudun alışık olmadığı başka maddeler de barındırabilirler. Bu maddeler bazen bir balık yağının kapsülü bile olabilir; tıbbi açıdan zararı olmasa da vücudumuz buna reaksiyon gösterebilir.
Bu sorunları önlemenin yolu, düşük kalorili ancak bol lifli gıdaları çoğaltmaktan geçer. Bu da demek oluyor ki sebzelerle aramızı iyi tutsak çok iyi ederiz. Karbonhidratları ise olabildiğince kompleks yapıda olanlardan seçmek de kayda değer bir iyileştirme adımı olacaktır (tam buğdaylı mamüller, yulaf, vs.). Sindirim sisteminiz için gerçek, doğal ve etkili bir destek isterseniz de aklınıza gelmesi gereken ilk ürünlerden biri kefir olmalıdır. Yazarımız Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın kefir hakkındaki müthiş yazısını okumadıysanız çok şey kaçırmışsınız demektir. Okumak için tıklayın: Kefir.
Hepinize sağlıklı günler, sağlıklı antrenmanlar dilerim; Zinde Türkiye’den ayrılmayın 🙂

Fotoğraflar: Matt DeWitt, dgilder ve AmSurg Blog

Bu yazacaklarımın bu post ile bir alakası yok ama ben yine de buraya yazmak istiyorum. İlşad bey, bütün yazılarınız için size sonsuz teşekkürler! Yaklaşık 3-3.5 aydır git gel yaşıyordum, bir türlü rayına oturatamamıştım. Sürekli bi bahane bulup programı aksatıyordum. Bundan bir ay önce netten boş bir ay şablonu buldum ve onu odamın duvarına astım. Ve son bir aydır aksattığım aksatmadığım her programı gün gün şablona not almaya başladım böylelikle aksattıklarım gözüme battığı için aksatsam bile ertesi günki programa adapte ettim. İlk başlarda ne yemeli konularında da biraz cahildim az sitenizi sindire sindire kalori/protein/yağlar/karbonhidratlar konusunda da az biraz bilgi sahibi oldum ve son bir haftadırda protein tozu kullanıyorum.
Asıl konuya hala gelmedim. Ben sizin yazmış olduğunuz evde dambılla vücut geliştirme programınızı(evde fitness antrenman programı) uyguluyorum. Programa başlamadan önce bi kaç fotoğrafımı çekmiştim. Bugün 4. haftamı doldurdum ve bugün çekildiğim foto ile yan yana koydum. Değişimi fark edebilmem süper bir şey! Bir kaç arkadaşıma gösterdim onlarda gaza gelmek üzere şu an. Tekrardan her şey için teşekkür ederim.
Doğan Bey, çok teşekkürler, sizin gibi okurlarım en büyük motivasyon kaynağım! 🙂
fotoğrafları bizim Facebook sayfamıza mesaj olarak gönderirseniz oradan da paylaşabiliriz, isterseniz.
bir çok yazıda olduğu gibi ,bu yazı da harika olmuş.bu yazıları her okuşuyuşumda,aklımda tutup,ama sorulmayı bekleyen sorulardan bir tanesinin cevabı oluveriyor.bu güzel bir durum. emeği geçenlere kuvvet dilerim..ben bu ağırlık işine geç katılmış birisiyim ve ,müthiş keyif alıyorum.aerobik türlerini zaten 30 yıldır yapıyordum.fakat bu bambaşka bir şey.yaş dez avantajı ile çalışmama karşın,iyi yol aldım sanırım bu disiplin ile gençliğimde çalışsa idim müthiş olurdu.” hiç bir şey için geç değildir”pirensibi olsada, maalesef .. bu sebeple:acizane tavsiyem,gençliğe ait günlerinde mutlaka spora yer açmaları. bu yaşta bir çok hareketi yapmaya çalışırken,eklem bölgelerinin itirazı,sonra ,dinlendirme süreci,ve tekrar baştan başlama.. umut kırıcı bir süreç derken…yılmamak ,işte bütün problem burada.Zinde Türkiye ,teşvik edici olarak müthiş yer tutuyor. bol sporlu günlere
Size de bol sporlu günler Cemal Bey. Unutmayın, daima önce sağlık, sonra azim ve gayret.