
Bilgisayar Oyunları Spor mu?
Yazan: İlşad Özkan
Çocukluğuma ait hatırladığım en eski oyun anılarım beni 2-3 yaşlarıma götürür, geneli biraz bulanık da olsa bu dönemde çok net hatırladığım birkaç şey var. Tek katlı ve sobalı bir evdeydik ve bir gün annem evde değilken kendi başıma sobaya odun atmak istemiş, odunu atmayı başardımsa da sağ kolumun arkasını sobaya yapıştırmıştım. Bugün hâlâ sağ dirseğimin arkasında, beyaz tenime tezat bir esmerlik, bir yanık izi vardır ve dikkatli bakıldığında görülür. Büyüyünce öğrendiğime göre, o dönem imdadıma geleneksel halk tıbbı yetişmiş ve yaşlı bir kadın yanığa yumurta yağı sürülmesini söylemiş. Annem ve babam yumurta sarısını, gözden çıkardıkları bir tavada kömür olana, yağı çıkana dek pişirmişler. Ortaya çıkan yağ oldukça inceymiş (babama göre makine yağından bile ince). İşte bu yağ kolumun iyileşmesini ve büyük bir iz kalmasını engellemiş. Aynı dönemde babam akşamları erken yatmamızı ister, bunu yaparsak karşılığını alacağımızı ima ederdi. Tabii ben de inanırdım ve inanmakta haklıydım da, sabahları uyanınca yastığımın altında güzel, kırmızı bir elma olurdu. Ancak bir sabah ya da gece yarısı, uyurken uyandım ve babamı yastığımın altına koyacağı elmalarla başucumda yakaladım, yakalanan her iyi niyetli baba gibi gülmüştü ve o günden sonra bir daha yastığımın altına elma koymadı ama bana bu tatlı anıyı vermiş oldu ve bunu her hatırladığımda o elmaların eşsiz bir lezzeti olduğunu duyumsuyorum, hayatımda yediğim en güzel elmalar onlardı.
Babam, vakti elverdiği kadar, çocuklarıyla oyun oynamayı, onları mutlu etmeyi seven bir adamdı. Bugün bizler kazık kadar olduğumuz için bakıyorum da akrabaların, misafirlerin hatta yabancıların küçük çocuklarına karşı da aynı ölçüde cömert. Babam biz küçükken, bize kendi küçüklüğünde oynadığı el oyunlarını öğretmişti. Örneğin elleriyle yüzünü ve gözlerini kapatan babamın ellerine her iki elimizin de aynı parmaklarıyla vurur, o da akabinde yüzünü açıp hangi parmakla vurduğumuzu tahmin etmeye çalışırdı. Bunun gibi oyunların yanı sıra ilk zekâ oyunlarını da babamdan öğrenmiştik. Abime ve bana erken yaşta öğrettiği satrançtan da önce, daha biz minicikken, tam da bahsettiğim yastık altına elma koyulan evde, “Kuş” ya da “Guş” dediğimiz bir oyun öğretmişti bize. Babamla sobanın yanıbaşında oynamaya doyamadığımız bir oyundu kuş, bu oyunu özel taşlarla değil kuru fasulyelerle oynardık. Yıllar sonra bile aile içinde oynamaya devam ettiğimiz bir oyun olmuştu o da. Bugün aynı oyunu “Mangala” adı ve “Türk zekâ ve strateji oyunu” sloganıyla yeniden pazarlıyorlar, güzel bir gelişme tabii ama bu yeniden pazarlamayı yapan ekibin basına yaptığı açıklamalardaki “herkes unutmuştu, biz bulup çıkardık” türünden sözleri beni rahatsız etmişti. Unutanlar kendileriydi, biz bu oyunu zaten yıllardır oynuyoruz. Herhâlde böyle dediklerinde daha etkili olacaklarını düşünmüş olmalılar ama, gerek yoktu…
Ben daha ilkokul ikideyken de atariler girmişti hayatımıza ve oyun dünyamıza, gerçi buna rağmen biz hâlâ sokakta oynayan nesildik. Ortaokul son, liseye başladığım dönemde de masaüstü bilgisayarlar girdi oyun dünyamıza ve bizi biraz dışarıdan kopardı ama çok değil. O dönem ortaokulu kırıp internet kafelerde Ultima Online için SNN sunucularında sanal karakterler yarattım. Sonra evimize bilgisayar gelmesi ve Gameshow gibi harika dergiler aracılığıyla bilgisayar oyunlarına da biraz sardık tabii. Bu dergileri bayiden değil, zaten sürekli kitap aldığımız sahaflardan alırdık, bu sayede çok daha ucuz olurdu tabii ama birkaç ay geriden takip ederdik oyun dünyasını… Sonra koptuk oyunlardan ve askerden sonra içine düştüğüm boşlukta birkaç ay süren oyun düşkünlüğümü saymazsanız bilgisayar oyunları devri benim için kapanmıştı. Kırk yılda bir Elder Scrolls serisini veya Fallout’u oynarım ya da bazen bunalıp canım sıkıldığımda küçük Flash oyunlarında bir iki saat oyalanırım. Son yıllarda toplasanız oyun oynadığım günler yılda bir ayı geçmez.
İşte bu durumdayken, geçen gün, yaşı benden hayli küçük olan ev arkadaşımın oynadığı bir oyunu seyrettim, adı League of Legends. O arkadaş bana şöyle güzel oyun, böyle güzel oyun derken vakit geçirmek için bir kaydolayım dedim. Dememle birlikte final sınavları dönemimdeki dört günlük boşluğun tamamını bu oyunla doldurmaya başladım. Zevk alıyordum, muhakkak, hatta rahatlıkla söyleyebiliriz ki kısa süreli bir bağımlılık durumu bile oluştu. Bu bende bile oluşuyorsa gençleri ve çocukları düşünemiyorum bile. Elbette bu benim için üstesinden gelmemin bile gerekmediği geçici bir bağımlılık, ama onlar için pek öyle değil gibi, oynayanların oyun içi yazışmalardaki hırsa, oyuna verdikleri öneme bakarak bu düşünceye vardım. Sonra bu oyunu araştırmaya başladım, bu oyun Riot Games adlı bir şirket tarafından çıkartılıyor ve sıkı durun, dünyanın en fazla çevrimiçi oyuncuya sahip oyunu. Geçen gün Çin’de düzenledikleri All Star 2013 adlı turnuvaya bakın, beş kişilik takımlardan oluşan yarışmacıları izlemek isteyen binlerce kişi toplanmış, bir futbol maçı seyreder gibi tezahürat ediyorlar. Bu maçlar aynı zamanda internetten canlı olarak yayınlanıyor, bu arada söylemeyi unuttum, elbette iki tane sunucu-yorumcu da var. İnternetteki canlı yayın maçlarını izleyenlerin sayısı milyonlarla ifade ediliyor ve sırf Türkiye’den 250 bini aşkın kişi bu canlı yayın maçlarını seyrediyor. Bu sayılar muazzam.
2020 Olimpiyat Oyunları’nda bilgisayar oyunları
Oyun ve spor iç içedir aslında; her oyunda spordan bir parça, her sporda da oyundan bir parça olur. Satranç, halat çekme, bovling, bilardo gibi bazı oyunlar da spor olarak resmen tanınmış durumdadır. Elektronik sporların bir spor branşı olarak resmen ve de halkça kabul edilmesi için çalışan pek çok insan ve bunların girişimleri var. 2011 yılında Türkiye Dijital Oyunlar Federasyonu’nun (TÜDOF) kurulduğunu biliyordum ancak taleplerinin sınırları konusunda bir merakım olmamıştı (Güncelleme: TÜDOF birkaç yıllık kısa bir maceradan sonra lisanslı sporcu eksikliği gerekçesiyle lağvedilerek Gelişmekte Olan Sporlar Federasyonu’na alınıp eritildi). Riot Games’i incelerken taleplerinin yüksekliğini de görmüş oldum. Bir kere söyleyelim ki, en çok oyuncuya sahip oyunun şirketi olan Riot, elektronik spor dedikleri bilgisayar oyunları mücadelesinde bu oyunların spor kabul edilmesini çoktan geçmiş durumda, o zaten cepte diyorlar. Haklılar da, birçok ülkede böyle bir resmî kabul ve federasyonlaşma durumu gerçekleşmiş durumda. Bu da demek oluyor ki resmî olarak devletimiz elektronik oyunları ve bunları oynayan “sporcuları” destekliyor.
Riot’un hedefi ise daha büyük ve şu an için fazlasıyla havada kalacak türden bir istek. Riot gibi şirketler bilgisayar oyunlarının Olimpiyat Oyunları’na alınmasını istiyor ve hatta yakın sayılacak 2020 yılında bu branşın yer almasını istiyorlar. Olimpiyat işlerinden yeterince anlayan biri olarak söyleyebilirim ki, bu ihtimal bizim 2020 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapma ihtimalimizden bile daha düşük (yani bence imkânsız). Elbette gelecekte yönetici kadrosu ve dünya dinamikleri değişince 2032’de falan işler değişebilir. Ancak mevcut durumda ve 2020 tahminleri içerisinde elektronik oyunlara olimpiyatlarda yer yok. Peki, bu gerçeği Riot gibi firmalar bilmiyor mu? Bana kalırsa milyon dolarlık bu firmalar da bu işlerden anlayan birilerine danışmışlarsa bu gerçeğin farkındadırlar ama yine de ısrarlarının daha güçlü olması için erken bir tarih seçerek, ellerini kuvvetlendirmek, biz bunu şu şu zamandan beri, falanca tarihler için bile istemiştik demek istiyorlar. Ardında milyonlarca genç olsa da elektronik oyunlar bir spor olarak henüz emekleme aşamasında ve olimpiyatlarda onlara yer olmadığını söyleyebilirim.
Önce tanınma…
Öncelikle söyleyelim ki, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) zaman zaman çok berbat kararlar alsa da köklü kuralları olan çok ciddi bir spor kuruluşudur. Herhangi bir sporu oyunlara almasa bile tanıyabilir. Örneğin bir zekâ oyunu olan satranç oyunlara alınmamış olsa da IOC tarafından spor olarak tanınmış durumdadır. Elektronik sporlar ise IOC tarafından tanınmamıştır, daha da kötüsü, üzerinde mutabık kalınmış geçerli bir elektronik spor tanımı bile yoktur aslında.
Bilgisayar oyunları bir spor mudur?
Esas soru bu aslında. Devletimiz onu çoktan spor olarak kabul etse de bence bu kabul biraz acele olmuş. Bilgisayar oyunları spor, oyuncuları da sporcu kabul edilebilir, ben buna karşı değilim ama bunun belirli şartlara bağlanması gerektiğini düşünüyorum, aksi takdirde ülkemizdeki genç nüfusun %95’ini sporcu kabul etmemiz gerekir. Ayrıca bu şartlar yalnızca takımlara, kulüplere ve yarışmalara girmekle sınırlı kalırsa yine istenen hedef gerçekleştirilmiş olamaz çünkü Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın hedeflerine aykırı durumlara davetiye çıkartılmış olur. Bu söylemimi biraz daha açayım.
Sağlığa zararlı mı yoksa yararlı mı?
Bizim büyüklerimize ve hatta bizim neslin çoğuna göre bilgisayar oyunları çocuk ve gençleri sokaktan, koşturmaktan ve diğer sosyal-sporsal etkinliklerden alıkoyar. İstisnaları olsa da ne yazık ki çevrenize bakarsanız göreceksiniz ki bu inanış bir önyargı değil, üzücü bir gerçek.
Bilgisayar oyun firmalarına göre oyuncular, yani sporcular, kendilerini geliştirebilmek için aylarca, yıllarca oyun oynamak zorundalar ve bu da onların çileli antrenmanları oluyormuş; ekipman ve diğer şeyler için harcadıkları para da cabasıymış. Bunların bilgisayar oyununda iyileşmek için gerekli antrenman ve harcamalar oldukları konusunda haklılar ama bu faaliyetler ne derece sportiftir? Spor, sağlıkla doğrudan ilişkili ve kabul edilebilir riskleri barındıran sağlığı geliştirici bir faaliyettir. Bilgisayar oyunları içinse yapılan istatistik ve anket çalışmaları göstermektedir ki bilgisayar oyunlarını fazla oynayanlar aşırı hareketsiz kalabilmektedir (bence çoğu için uykusuzluk da cabası). Bu da pek çok sağlık riskini beraberinde getirir ve hareketsizlik kaynaklı bu riskler hiçbir olimpik spor dalında yoktur . Her şeyden önce, olimpik sporlar kas-iskelet sistemi üzerinde faydaları binlerce kez bilimsel olarak kanıtlanmış yararlara sahipken, elektronik sporlar kas-iskelet sistemine zarar verecek bir hareketsizliği önkoşmaktadır.
(Hareketsizliğin bazı zararları için bakınız:
Hareketsizliğin Zararları 1
Hareketsizliğin Zararları 2
Sadece düzenli fitness bile faydaları içinse bakınız: Fitness’in Yararları)

Olimpik olmasa da motor sporlarıdır diye motorların, arabaların yaptığını sandığımız yarışlarda bile kas-iskelet sistemine duyulan gereklilik ve bunların uygun yeterlikte bulunması, elektronik sporlara kıyasla çok daha fazladır. Fiziksel form ve kondisyonu daha yüksek olanların motor sporlarında da daha başarılı olacağı bilimsel araştırmalara dayanarak öngörülmektedir. Bu nokta, elektronik sporlar için de geçerlidir aslında, eğer bir elektronik oyun sporcusu fiziksel olarak da formda olursa koordinasyon, refleks ve ayrıca beyin işlevleri de artar.
Elektronik oyun firmalarının gösterdiği birkaç bilimsel araştırmada ise bilgisayar oyunlarının refleks, koordinasyon becerilerine olumlu etkileri görülmüş. Bunlar pek çok başka şekilde de elde edilebilecek büyütülmeyecek şeylerdir ve hareketsizliğin zararlarını da telafi edemezler zaten. Bu durumda Gençlik ve Spor Bakanlığı, riski yararından fazla olan ve kimseye pek bir fayda getirmeyen bu branşı neden bu kadar acele desteklemektedir? Ben federasyonlaşılmasını çok doğru buluyor ve oyuncu gençlere faydası olacağı için destekliyorum, takımlar da çıksın istiyorum, düzen ve sistem getirilsin istiyorum ama bizim paralarımızla oluşturulan Bakanlık bütçesinden fazladan ve gereksiz yere alınabilecek her kuruşa da sonuna kadar karşıyım. Ülkemizde temel atletik branşlarda bile durum hiç açıcı değilken onlara harcanması gereken bütçeden bu federasyona gereğinden fazla pay verilirse bu olayı tekrar gündemimize taşıyacağız ve kamuoyu desteği arayacağız. Zaten hâlihazırda “hayalet sporcular” için para ödendiği söyleniyor, birtakım vasıfsızların hatta sporla alakasızların sırf sporcu sayısını yüksek gösterip ilgili federasyona daha çok bütçeden pay verilmesi için lisanslandırıldığı söylentileri dolanıyor. Bunlar bile oldukça rahatsız ediciyken daha temel sporlar konusunda sınıfı geçememiş olan Bakanlığın “Her kuşu tuttuk, bi’ leylek kaldı” dedirten her yaklaşımını kınayacağımızı şimdiden duyuruyoruz.
Herkese iyi oyunlar…
Elektronik sporlar konusunda bu tartışmayı açtıktan sonra yazıma son veriyorum. Ayrıca LoL oynamaya da bir süre daha devam edeceğim, sürekli İonialı Master Yi’yi alan manyak da benim bu arada, denk gelirsek tanırsınız belki. Herkese iyi oyunlar ve iyi sporlar, ama bu ikisi ayrı ayrı olsun; oyununuz oyun, sporunuz spor olsun. Yazıma çok başarılı bir elektronik oyun sporcusunun nasıl olabileceğini gösteren komik bir kısa filmle son veriyorum, mutlaka izleyin derim.

Elektronik oyunlar, bilgisayar oyunlarının sağlığa etkileri, bilgisayar oyunlarının zararları ve yararları, bilgisayar oyun sporları, dijital oyunlar, online oyunlar sporu gibi konular hakkında olup sağlıklı yaşam ve sporlarla ilgili olan bu yazıda kullanılan telif haklarıyla korunan görseller: Kelly Bracha ve THQ Insider Creative Commons lisanslarına uygun olarak kullanılmıştır.
İçerisinde fiziksel aktivite barındırmayan hiç bir şey spor değildir.
Bilgisayar oyunları daha çok tüketim ürünleri olduğu için dijital oyunlar spor mudur diye sorarsak pek cevap veremem. Ama satranç gibi spor kabul edilip gayet güzel bir şekilde elektronik ortamda da icra edilebilir türler de var.
Benim için oyun bir uğraşıydı, hiç spor olarak tanımlamadım ama yine de bir spor dalı ile uğraşıyormuş gibi bazı şeyleri masterlamak gerekiyor. Ne kadar uğraşırsan o oyunda da o kadar iyi oluyordun tıpkı sahaya çıkıp deneyim ve kondisyon kazanan bir futbolcu gibi. Belki bildiğimiz sporlar gibi büyük oranda kas gücüne dayanmıyordu ama mutlaka başka şeyler vardı. Büyük oranda el-göz-kulak koordinasyonu gibi, kısa zamanda karar alabilme, analitik düşünme yeteneği vs. isteyen oyunlar var.