2025 yılı yeniden yayınlama notu: Aşağıdaki okuyacağınız yazı, sitemizin 10 yıllık aradan sonra yeniden açılması sonucu yayınlanmıştır. İlk yayın tarihi 2011’dir. Bu yazı, yazıldığı dönemdeki güncel olay, kişi, kurum, fiyat, ürün veya o döneme has bilgilere atıflar içeriyor olabilir. Bu unsurlarda değişiklikler olmuş olabilir. Yahut bahsedilen ürün, uygulama, hizmetlerle alakalı olarak yenilikler, çeşitlilikler, alternatifler de çıkmış olabilir. Aynı üründe farklı içerikleri olan ürünler çıkmış olabilir yahut ilgili ürün veya hizmetleri denetleyen kurum veya kuruluşlar değişmiş olabilir. Yazıda bahsedilen şirket, kurum ve benzeri her türlü tüzel kişilik el değiştirmiş olabilir yahut yetkilileri değişmiş olabilir; benzer şekilde bahsi geçen şahıslar iştigallerini değiştirmiş olabilir. Benzer şekilde zikredilen adres ve konumlar da artık geçerli ve doğru olmayabilir… Yazıyı okurken aradaki zaman farkını göz önünde bulundurarak her türlü bilgi, iddia ve tespitte aradan geçen bunca yıl içerisinde değişiklik olabileceği ihtimalini göz önünde bulundurun ve gereken yerlerde bilgilerin geçerliğini kontrol ediniz.

Muscle and Fitness Türkiye İncelemesi
Yazan: İlşad Özkan
Muscle and Fitness Türkiye dergisi ilk çıktığında –itiraf etmeliyim– birkaç ay boyunca ilgimi çekmedi çünkü yarım yamalak İngilizcemle zaman zaman içeriklerine göz attığım ve başlıklarını okuduğum orijinal Muscle and Fitness dergisi, bol bol supplement yönlendirmesi yapıyor ve antrenman yazıları hariç pek ilgimi çekmiyordu; Türkiye baskısı da ilk zamanlar neredeyse tamamen İngilizce içeriklerin kopyalarından müteşekkildi. Bununla birlikte, antrenman konusunda yararlı olan böyle bir spor dergisinin Türkiye’de yayınlanmaya başlamasına ilk günler çok memnun olmuştum. Daha sonra Muscle and Fitness Türkiye’ye abone oldum ve şu an için Aralık 2010 sayısı hariç bütün sayıları bende var.
Joe Weider’s Muscle and Fitness
Aslında bu derginin tam adı Muscle and Fitness değildir, Joe Weider’in sahibi olduğu diğer pek çok şey gibi bunun da başında Joe Weider’s yazar. Satın aldığınız bütün Muscle and Fitness dergilerinin kapağına yakından bakın, Muscle kelimesinin M’sinin içinde veya ona çok yakın olarak yazılan Joe Weider’s yazısını göreceksiniz.

Bu bir Joe Weider incelemesi olmadığı için Weider ismi hakkında detaylı bilgi vermeyeceğim ama Weider’i tanımayanlar için birkaç bilgi vereyim:
1946’da kurulan IFBB (International Federation of Bodybuilding and Fitness = Uluslar arası Vücut Geliştirme ve Fitness Federasyonu) de Joe ve Ben Weider kardeşler tarafından kurulmuştur. Daha yıllar önce bu konuda tekel olmayı kafasına koymuş gibi görünen Weider’ler, bu amaçlarında muvaffak olamamışlarsa da pek çok olumlu / olumsuz işe imza atmışlardır. Olumsuzluklarını daha sonra işleriz fakat haklarını teslime etmek lazım ki, “bodybuilding and fitness” olgusuna çok fazla tanıtım hizmetleri olmuştur. Benjamin Weider 17 Ekim 2008’de vefat etmiştir.
İlki 1965’de gerçekleştirilen ve bugün en prestijli vücut geliştirme yarışması kabul edilen Mr. Olympia da Joe Weider’indir ve tam adı Joe Weider’s Olympia Weekend’dir.
Weider iştirakleri, mantıklı gerekçelerle, sürekli birbirini destekler. Bu destek öyle boyutlardadır ki, bugün Weider yayınlarında, eski bir Weider sporcusu olan Arnold Schwarzenegger’ın adının defalarca geçmesi sebepsiz değildir. Weider’in bu taktiği hep işe yaramıştır. Ancak Weider elindeki medya gücünü hep bir silah olarak kullanmış ve menfaatine hizmet etmeyi reddeden bütün sporcu, antrenör ve kuruluşların ismini dergilerinden silmiş, onları yok saymıştır. Yok saymak ise “kötülemekten” çok daha büyük bir cezadır. Oscar Wilde ne diyordu: “İnsanların senin hakkında (kötü) konuşmasından daha beter bir tek şey vardır: İnsanların senin hakkında konuşmaması.”

Weider, sporcu ek besinlerinden tutun, vücut geliştirme ve fitness yayınlarına kadar geniş bir yelpazede faaliyet göstermektedir. Weider tarafından dışlanmak, profesyonel vücut geliştirme sporcularının başına gelebilecek kötü şeylerden biridir. Eğer böyle bir şey yaparsanız IFBB kartını, supplement firmalarının ödediği sponsorluk paralarını kaybetmekle kalmaz, kendi keşfettiğiniz hareketin adını bile Weider’ler değiştirebilir: Larry Scott’un keşfettiği söylenen ve ilk zamanlarda Weider’ler tarafından da böyle ifade edilen Scott Curl adlı hareket, söylentiye göre Weider ve Scott’un arası bozulunca Preacher’s Curl adını aldı. Bugün bu hareket Weider yayınlarında böyle anılmaktadır.

İşte Muscle and Fitness Türkiye de Joe Weider’ın hedef ve gayelerine aracılık eden bir dergidir, Weider de bu ego olduğu müddetçe aksini iddia etmeleri de zaten mümkün değil. Flex dergisi de Joe Weider’indir, bunun da tam adı: Joe Weider’s Flex’tir. Diğer Weider dergileri ise şunlardır: FitPregnancy, Men’s Fitness, Muscle and Fitness Hers, Natural Health, Shape. Bunların yanı sıra Country Weekly gibi magazin dergileri de var.
Tüm bunlar Joe Weider’ı bütün bütün kötülememizi gerektirmiyor, doğru ve yanlışlarıyla Joe Weider’ı kabul etmek gerekiyor. Ancak Edward Erdal Ekşi Söyleşisi’nde belirtildiği gibi, Weider’ın ek besin (supplement) hammadde fabrikalarına ortak olduğu unutulmamalı.

Muscle and Fitness Türkiye’yi Kim Çıkartıyor?
İlk sayılar neredeyse tamamen FarmaTek’in ürünlerinin reklamlarıyla dolu olan bu dergiyi Oz Yayıncılık çıkarıyor ancak derginin genel yayın yönetmeni FarmaTek’in sahibi olan Oski Hamdemir . Aşağıda FarmaTek’in yetkili satıcı olduğunu gösteren ekran görüntüleri yer almaktadır, görüntüler ilgili markaların resmî sitelerinden Mart 2011’de alınmıştır ve muhtemelen hâlen oralarda duruyordur.

Oski bey yayın yönetmenliğini yaptığı dergiyi haklı olarak kendine reklamlarıyla doldurmuştur, bunda bir sorun yok fakat Oski beyin mantığını anlamakta güçlük çekmeme sebep olan bir olay var. Yandaki ekran görüntüsünü açıp büyütürseniz Oski Hamdemir’in yurda kaçak giren ürünlerle yasal olarak giren ürünleri nasıl birbirine “karıştırdığı” açıkça görülüyor. Biliyorsunuz, yazmış olduğum Ucuz Whey yazısından birkaç ay sonra sporcu ek besin ürünlerinin yurda girişine çok sıkı kontrol getirilmişti. Bu sıkı uygulamanın getirilmesi ve sıradan insanların ek besin (supplement) siparişi vermesinin önüne geçilmesinde Oski bey gibi firma sahiplerinin Gümrük Müdürlüğü’ne yaptığı yasal baskılar (sürekli şikâyetçi olma gibi) olduğunu duymuştum. Bir başka firma sahibi de ulusal gazetelerin birinde yazan ikinci sınıf bir gazeteciye konuyu sipariş vermiş ve yurtdışından yasal yollarla getirilen supplementler’in yasaklanması gerektiğini yazdırmıştı. Daha sonra muhtemelen, bu gazete haberlerini yaptıkları şikâyetlerde ek bir dayanak olarak kullandılar.

Bu yasağın bizim için olumsuz sonuçları olduğu gibi millet olarak çıkarımıza olan olumlu yanları da vardır, bu ayrı bir yazının konusudur. Sonuç olarak sıradan insanların yurtdışından ucuza ek besin almasını çok zorlaştırdılar ve kısıtladılar ama Oski bey iş Tarım Bakanlığı’nın çok haklı bir başka uygulamasına gelince bakın yazılarında neler diyor: “Besin takviyeleri sektöründe çalışan veya bu sektörü yakından takip eden herkesin bildiği gibi, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’nın garip bir uygulamayla internet ve yazılı basın ortamında bu ürünlerin tanıtımını yasaklaması, bu ürünleri kullanan ve kullanacak kişileri karanlıkta bıraktı. Dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan bu uygulama, ne yazık ki yanlış kullanımları da beraberinde getirecek. M&F olarak bu görevi biz devralacağız: Artık derginizde, bu ürünlerin doğru kullanımı hakkında en detaylı bilgileri bulabileceksiniz.” (Joe Weider’s Muscle and Fitness Türkiye dergisi, Nisan 2011, Sayı: 12)

Burada ilk dikkati çeken şey şudur: Tanıtımı yasak derken detay vermiyor ve Bakanlığımızın gayet haklı gerekçelerine parmak basmıyor. Eğer tanıtım tamamen yasaksa neden bu satırları yazdığı sayıda bol miktarda reklam yayınlamıştır? Yasalarımı çiğniyor yoksa Bakanlığımız çeşitli şartlar mı getirmiştir? Bunları Oski bey neden açıklamak istememiş de okuyucuyu tehdit eder gibi şu galeyana getirici ifadeleri kullanmıştır: “(…) Dünyanın başka hiçbir yerinde olmayan bu uygulama, ne yazık ki yanlış kullanımları da beraberinde getirecek. (…)” Breh, breh, breh! Dünyanın her yerinde olan uygulamalar doğru mudur? Amerika’da dönen dolaplardan az çok haberim var ve Amerika’da steroid kullanarak kas yapan insanların ve photoshop programıyla montajlı resim yapılan insanların da insanlara supplement satmak için reklamlarda kullanıldığını biliyoruz (Bakınız: Bigger, Stronger, Faster adlı steroid belgesel filmi). Dünyanın en büyük supplement pazarı olan ve bize kıyasla lüp lüp supplement yutan Amerika halkının da dünyanın en obez milletleri sıralamasında ilk sıralarda olmasına ne diyor peki bay Hamdemir? (World Resources Institute. Retrieved Oct. 18, 2009. Araştırmasına göre dünyanın en obez üç ülkesinden biri de Amerika Birleşik Devletleri’dir.) Bakanlığın ileri görüşlü bu haklı uygulamasına destek vermek işine gelmediği için halkın tarafını tutamıyor belli ki. Halkın tarafını tutsaydı bu yasağın, halkımızı “bilmem nerenizi büyütür”, “şu kadar kas yapar”, “şu kadar kilo verdirir” reklam ifadelerinden koruduğunu dikkate alırdı.

Bay Hamdemir Bakanlığın zayıflama hapları gibi ürünler konusunda da benzer hassasiyeti ve sıkı bir uygulamasını isteyecek yerde tutup bunları yazıyor ve Mayıs 2011 sayısında da aynı konu hakkında bakın –bu sefer daha açıklayıcı bilgiler vererek– neler diyor: “Öte yandan Tarım Bakanlığı’nın sektörü sıkıntıya sokan uygulamaları var: Bazı ürünlerin ne işe yaradığına ve sporculara yönelik kullanım önerilerine ait bilgilere reklamlarında yer vermek yasak. Biz M&F olarak, bu sporcu beslenme ürünleri hakkında ayrıntılı bilgiyi her sayımızda haber yapmaya devam edeceğiz. Ayrıca bu gereksiz yasaklamanın da kalkması için bakanlık nezdinde çalışmalara başladık. Umuyoruz ki, en kısa sürede sonuç alabiliriz.”
Anlaşılan Oski Hamdemir bey hızını alamamış ve bakanlığın halkı düşünen haklı yasaklamasına “gereksiz” dedikten sonra müjde verir gibi “gerekli çalışmalara” başladıklarını açıklamış. O çalışmaların ne olduğunu da yazarsa sevinirim, merak ettim. Ayrıca, reklamlarında “Kas yapar!” veya “Her gün 3 tablet!” gibi ifadeleri kullanamadıkları için çektiği sıkıntıyı da bizlerle paylaşmış; çok üzüldük, sormayın… Oski bey ise yine marifetmiş gibi yasayı dolandığını da anlatmış, yani Bakanlık izin vermezse kendileri yazılarında “haber” olarak girmeye devam edermiş. Kusura bakmayın ama bu kendisinin de ifade ettiği gibi bu “haber” değil “advertorial” denilen haber görünümlü reklamdır. Kanunların arkasından dolanarak her şeye rağmen şahsi emellerine ulaşmak ise hiçbir dürüst vatandaşa yakışmaz, bunun marifetmiş gibi anlatılması da ayrıca bir ayıptır. Oski bey acilen bu yanlışından dönmeli.

Bu dergiyi çıkartan Oski bey istiyor ki Gümrük Müdürlüğü de Tarım Bakanlığı da ve hatta Sağlık Bakanlığı da kendi “sektörlerine” hatta kendi firmalarına çalışsın. Halk mı? Kimin umurunda canım, boşversenize! Halkı düşünen kararlara karşı “sektör” olarak çalışmaya devam Oski beye bu hayırlı (!) mücadelesinde başarılar (!) diliyorum. Size de dergiyi çıkartanların kimler olduğunu gösteriyorum, yarın öbür gün bu reklamlara izin verilirse unutup da her reklama inanmayın diye… Oski beye ise dostane bir önerim var: Halkın çıkarını düşün, halkın çıkarını öncele. Bizleri daha fazla hayal kırıklığına uğratma.
”Çöp” Yemek İyiymiş
Haşa, Allah’ın yaratmış olduğu bir nimete “çöp” yakıştırması yapacak kadar kendimden geçmedim ama size Amerikalıların “junk food” dedikleri yiyecekleri dolaylı yoldan öneren bir “sağlıklı yaşam” dergisinin esas mesajını size açıkça vermek istedik.” Junk food” ifadesi Türkçeye “abur cubur” olarak çevirilebilir, “junk” kelimesinin anlamlarından biri de “çöp”tür. Junk food denen yiyecekleri şu şekilde tanımlayabiliriz; besin değeri düşük ama kalorisi yüksek, lezzetli olsa bile sağlıksız.
Üçüncü sayıda dergiye konuk olan (aslında Weider’ın bir başka sözleşmeli elemanı olan) ünlü vücut geliştirmeci Phil Heath cheeseburger, patates kızartması ve cheesecake ürünleri tüketmekten bahsederek şöyle buyurmuş: ”Abur cubur öğünleri, vücudun alışık olmadığı yağları ve farklı besinleri sağlayarak metabolizmayı hızlandırır ve monotonluğu kırar.” Vay anasını! Vücudun “alışık” olmadığı bu besinleri çok merak ettik doğrusu, yoksa abur cubur dediğin şu fast food yemekleri olmasın onlar? Hani şu sağlıksız yağlarla yapılanlardan? Bak Phil’ciğim, biliyorum, belki de hevesle başladığın bu iş artık çirkin bir hâle geldi ve profesyonel olarak yaptığın işten büyük paralar kazanmak için, patronların ne isterse onu söyleyen bir papağana dönüştün. Seni anlıyorum ama bir ara vakit bulursan şu yazımızı İngilizceye çevirtip oku: Sağlıklı Yağlar Hangileridir? Bizim ülkemizde analar burger yapmaz, “cheese” olsun “ham” olsun bizim geleneklerimizde öyle burger’ler yoktur. Son zamanlarda küresel sermayenin allı pullu hamburgerlerini yediğimize de bakma, bu geçici bir cahillik, düzeleceğiz. Sen de yeme güzelim böyle şeyler, ne gerek var? Pardon, sen zaten genelde bu tip şeyler yemezsin ama “yermiş gibi” söylersin. Biz de söylediklerine “inanmış” gibi yapıyoruz ve metabolizmamızı alarm durumuna geçirerek sağlıksız bir şekilde hızlandıran gıdalarını da senin sözde önerilerini reddediyoruz. Bu sözlerini de “öneri” gibi yayınlayan ve kendine “sağlıklı yaşam dergisi” diyen dergiyi de kınıyor ve kendine gelmesini umuyoruz, diliyoruz. O kadar aşırı kası da abur cubur yiyerek metabolizmanı şaşırtmanla veya çok sıkı çalışarak yapmadığını da biliyoruz, bizi konuşturma şimdi…

Zavallı Amerikan halkı böyle dergileri okudukça elbette %70’i aşırı kilolu –neredeyse obez– ve %30’u da obez olarak kalmaya devam eder ve bu oran daha da artar. (“Statistics Related to Overweight and Obesity”. CDC. 2006. Retrieved 2009-01-23. Verilerine göre oranlar bu şekildedir. Son 50 yılda Amerika’da obezliğin aşırı artışı sağlıksız beslenmeye dayanmaktadır.) Küresel sermaye gruplarının yöneticileri ve onların takım elbiseli köleleri halklara “çöp” yedirecek ki kendi imparatorlukları daha da güçlensin. Çöpleri bu kadar pahalıya satmak kârlı iştir vesselam…
Bazı küresel Şirketler Bizi “Soya Soya” Bugünlere Geldiler
İkinci sayıdaki soya makalesi, soyanın testosteronu azalttığı söylenen araştırmalara güvenilmemesi gerektiğini söylüyor. Biz soya fasulyesi hakkında bir yazı yazmıştık ve bunun arkasındayız. Musle and Fitness Türkiye ise 5. Sayısındaki Jim Stoppani imzalı yazılarla soya fasulyesinden yapılma protein tozları ve diğer ürünleri desteklemeye devam edecek gibi gözüküyor. Çünkü amaç sağlıklı yaşam değil, daha çok kazanç sağlamak ne yazık ki… (Biz soya fasulyesi hakkında ne demiştik: Soya Fasulyesi Fos Çıktı)
İçelim, Güzelleşelim (!)

İkinci sayıdaki Shawn Perine’nin Darek Poundstone söyleşisinde, Darek’in yarışmaya hazırlanırken içki bile içmediğinden bahsediliyor ancak hemen ardından şu cümleyi ekliyorlar: “Önemli olduğundan değil de… Fedakârlık anlamında…” Üstelik bu cümleyi spot cümle yaparak öne çıkartıyorlar. Yersen!
Bu konuda Muscle and Fitness Türkiye’ye şunu diyorum: Henüz kendinize ait yazılarla bu dergiyi sürdüremeyeceğinizin farkındayım, zaten onun için bir dergiyi alıp birebir yayınlıyorsunuz. Biliyoruz, o yazıları siz yazmadınız ancak bu tip ifadelere de bazı yazılara yaptığınız gibi “M&F Türkiye Notu” düşecek cesaretiniz yok mudur? Bilginiz mi yok, niyetiniz mi yok, yoksa umurunuzda değil mi?
Bilginiz yoksa ben size alkolün sportif performansı nasıl olumsuz etkilediğini açıklayan onlarca bilimsel referans içeren yazı gönderebilirim. Alkolün spor için kabul edilemez olduğunu bilmenize rağmen bu ifadeye bir tek not bile düşemiyorsanız siz genç sporcular aldatıyorsunuz demektir. Bu yaptığınızın farkında mısınız? Böyle bir hatayı telafi bile etmeden nasıl rahat oturabiliyorsunuz? Amerikalı bir yazar kim bilir hangi sebepten alkol üreticilerine şirin görünecek diye neden onun her yazdığını en ufak bir açıklama bile eklemeksizin yayınlıyor ve insanları yanlış bilgilendiriyorsunuz?

Bira da Yağ Yakarmış (!)
Beşinci sayıdaki yanıltıcı bir yazıda biranın yağ yaktığı koca koca puntolarla duyurmuşlar. Maşallah diyoruz! Gelin isterseniz bu haberin detaylarına kısaca göz atalım: Japon bilim adamları, biranın acı bir bileşeni olan isohumulone’nin metabolik aktiviteyi düzenleyen proteinler aktif hâle getirdiğini ortaya koymuş; Japon araştırmacılar şerbetçiotundan alınan asitleri verdikleri kontrollü denek grubu üzerinde test etmiş… İşte olay buyken atılan başlığa bakar mısınız? Bira ve diğer herhangi bir alkollü içki hiçbir sporcuya özel durumlar haricinde tavsiye edilemez, bilim bunu kesin olarak ispat etmiştir. Muscle and Fitness Türkiye ise, Muscle and Fitness’in yani Weider’ın sesi olmaktan çıkıp da sporun, sporcunun ve sağlıklı yaşamın dergisi olamamış… Bir başka sayılarında da kırmızı şarabın sağlık için ne kadar da yararlı olduğundan bahsediyorlardı. Alkışlıyoruz kendilerini (!).
Tüm bunlardan sonra çıkıp da nasıl oluyor da “sağlıklı yaşam, sağlıklı beslenme ve spor” dergisi olduğunuz hakkında editör köşesinden nutuk atabiliyorsunuz? Lütfen bundan sonra içeriklerinizi gözden geçirin. Siz önemsiz bir moda dergisi değil, başta amatör ve profesyonel sporcular olmak üzere tüm insanlara hitap eden bir sağlıklı yaşam ve spor dergisi çıkartıyorsunuz; sorumluluklarınız var, bunları yerine getirin.

Nane Şekeri ile Yağ Kaybı (!)
Muscle and Fitness Türkiye dergisi kasıtlı yanlış bilgilendirmelere (kasıtlı misinformasyona) devam ediyor ve sürekli edecek gibi görünüyor… Aynı beşinci sayıdaki bir haberde de nane familyasından otları tüketen farelerde yağ depolanmasıyla ilgili genlerin bastırıldığı görülmüş… Nane şekeriyle alakası ne bu durumun? Tabii, nane şekeri üretenlere şirin görünüp nane şekeri vb. ürün satışlarına katkıda bulunmak varken, nane şekerlerinin içindeki yapay tatlandırıcıların zararlarından bahsetmek işlerine gelmez.
Margarin Reklamı
Haydi, Muscle and Fitness Türkiye’nin yayınladığı bazı haberleri, orijinal İngilzice Muscle and Fitness’ten birebir içerik çekmelerine ve yayınladıkları yazılara yetkin ve sağlıklı yaşam konusunda hassas bir editörün denetiminden geçmemelerine bağlayalım… Bağlayamıyoruz, çünkü derginin Vitrin Bölümü’nde pek çok zararlı ürünün tanıtımı yapılıyor. Bu bölüm derginin Türkiye ekibi tarafından hazırlanıyor. Haydi, ticari ilişkileri yoğun bir dergi olmak için sermaye gruplarını karşınıza almaya cesaret edemediniz ve bizim gibi margarinin zararlarını anlatan bir yazı yayınlamadınız diyelim (Bakınız: Margarinin Zararları), en azından bunların reklamını yapmasanız olmaz mıydı? Beşinci sayıdaki bir margarin tanıtımında şöyle deniliyor: “Sağlıklı bir ramazan için Becel zeytinyağlı…” Oldu, gözlerim doldu!
Türk Kahvesi Öldü, Yaşasın Starbucks!
Dördüncü sayıdaki kafein yazısı, kafeinin sürekli ve fazla miktarda alınmadığı takdirde çok yararlı olduğundan, yağ yakımına yardımcı olduğundan bahsediyor. Bunu zaten biliyorduk. Yazıda neskafeye benzer hazır kahve fotoğrafları da kullanılmış. Yazının yayınlandığı sayfanın çerçevesi yeşil renkte ve yazının son bölümünde “kafeinin yegâne satıcısının Starbucks olduğu” söyleniyor, Starbucks’ın rengi de yeşildir ve sayfadaki yeşilliğin bir rastlantı olduğuna inanmıyorum. Yedi sayfa ayrılan bu yazının yazarı Jordana Brown. Bu isme dikkat edin, yazdığı yazıların çoğunun ortak bir özelliği var… Her neyse, bu isme tekrar geleceğiz, şimdi kafeine tekrar dönelim. Muscle and Fitness Türkiye, Muscle and Fitness’ten birebir içerik aldığı ve metinleri bir süzgeçten geçirmediği için ve sanırım buna gerek de duymadığı için, Amerikalılara yapılan aldatıcı yönlendirmelerin aynısının Türk okuruna da yapılmasına aracı oluyor. Yararlı olan kafeindir ve araştırmalar kafein üzerinedir, hazır kahveler üzerine değil; yazının sonunda da kafein tabletleri önerilerek yazının yanıltıcılığı maskelenmiş zaten.
Sanayi tipi hazır kahvelerin zararlarının da olduğu unutulmamalıdır. Bugün bunu söylemeye cesaret edebilen çok az sayıda insan var, biz size söylüyoruz ve kısmet olursa bu konu hakkında da bir yazı yayınlayacağız. Daha vahimi ise şudur: Sizden, her sabah zindelik için tüketmeniz istenen hazır kahveler, testosteron üretimini olumsuz etkiler. Ben asla o tip hazır kahveleri içmiyorum, kahve içmek ya da kafein almak istediğimde Türk kahvesini tercih ediyorum, size de öneririm çünkü şu anki kahveler arasında bir tercih yapmak zorunda kalırsınız en iyi tercihiniz sanırım bu oluyor. Tabii bunlar Muscle and Fitness Türkiye’nin çok da umrunda olmasa gerek, zaten onlar kakaonun yararlarını anlatan bir bilimsel araştırmayı “çikolatanın yararları” diye lanse eden bir yazıdan da rahatsızlık duymuyorlar.
Antrenman Sonrası En Doğru Besin: Haribo Jelibon (!)

Altıncı sayıda Karbo Metre adlı beş sayfalık bir bölüm var, bu bölüm de benim mimlediğim bir isim olan Jordana Brown imzalı. Görünen o ki Jordana Brown, Muscle and Fitness dergi grubunda, büyük firmaların halkla ilişkilerine halkların zararına rağmen hizmet eden birisi… Bu yazısında da ilk olarak size jelibon öneriyor ve yan tarafta kocaman bir Haribo paketi fotoğrafını gözünüze sokuyor. Hemen yan sayfada ise yüksek früktozlu mısır şurubu gibi zararlı bir maddeyi aklamaya çalışıyor ve bir şişe Coca Cola fotoğrafına dikkatinizi çekiyor. Kolayı sağlıklı bir ürün olarak önerecek kadar ileri gitmese de kola hakkında zihinleri bulandırarak sanki zararlı değilmiş gibi bahsediyor. Hâlbuki bakın biz kola hakkında ne yayınlamıştık: Kolanın ve Gazlı İçeceklerin Zararları. Jelibonlar yapıları sebebiyle doğru bir tercih olsa bile marka ismi vererek jelibon önermek nedir? Kaldı ki “sağlıklı ve doğal” bir antrenman sonrası ürün yok mudur? Hepsini geçtim, o methettiğiniz dekstroz gibi şekerler zaten açık olarak satılmaktadır, o şekilde neden önermediniz? Yanına da her zaman önerdiğiniz protein tozunu öneriverirdiniz olur biterdi. Bu tip yazıların niyeti nedir?
Şimdi okurlarım benim Vücut Geliştirme Hareketleri yazımda “jelibon yiyip kola içmenizi öneren dergiler” derken hangi dergiyi kastettiğimi anlamış olmalılar.

Sonuç olarak, büyük gıda firmalarına yalakalık yapmak için yanıltıcı yazılar yayınlayan Amerika’nın bu dergisi, hiçbir uzman editoryal denetimden geçmeden ülkemizde de yayınlanıyor ve biz bunu kınıyoruz. Derginin yöneticilerini, künye kısmına göstermelik (?) olarak yazdıkları sağlık ve spor adamlarından gerçekten görüş almaya davet ediyoruz.
Jay Cutler Protein Tozu Kullanmıyormuş Ama Biz Kullanmalıymışız… Yersen!
Altıncı sayının sonunda Jay Cutler’ın Olympia yarışmasındaki beslenme planına bakın, tek bir ölçek protein tozu var mı? Yok. Yani bu sporun zirvesindeki isim yeri gelince protein tozu reklamlarında kullanılıyor ve reklam filmlerinde kutu kutu protein tozu içermiş gibi gösteriliyor ama gerçek beslenme planına baktığınızda şaşırtıcı bir biçimde bu programda protein tozu göremiyorsunuz. Muscle and Fitness Türkiye’nin yayınladığı beslenme programında sıradan insanlara kas yapılması günde 6 (altı) ölçeğe varacak şekilde whey protein tozu önerilmesi sizce de ilginç değil midir? Bu günlük 6 ölçeği önermelerinden başka 5 ölçek ve sıklıkla da 3 ölçek öneriyorlar. İncelerseniz görecek ve şaşıracaksınız.

Supplement Satanların Yazıları, Ne Yazık ki Taraflı Olabilir
Biri herhangi bir ürünün satışından ekmek yiyorsa yazıları genellikle taraflı olacaktır diye düşünürüz. Muscle and Fitness’in sahipleri (Türkiye ekibi değil) supplement üreticileridir. İki büyük gayeleri olmalı: Birincisi, supplement kullanımını özendirerek ve teşvik ederek ”yeni müşteriler” kazanmak; ikincisi, var olan müşterilerin ”daha çok supplement kullanmasını” sağlamak. Bunun için de kuvvetli bir tanıtım faaliyetine giriyorlar, ünlü isimleri ve medyayı doğrudan ya da dolaylı yoldan kullanıyorlar. Biz Zinde Türkiye olarak supplementler’ karşı değiliz ancak hür irademizin taraflı bilgilerle etki altında bırakılmasına ve herhangi bir ürünün haksız yere methedilmesine veya hak ettiği hâlde olumsuzluklarının yazılmamasına karşıyız.
Muscle and Fitness Türkiye Tarafını Seçmeli
Muscle and Fitness Türkiye; kendi sermayelerini, partnerlerinin sermayelerini ve üçüncü grupların sermayelerini mi korumayı seçecektir yoksa halkın çıkarını ve sağlığını her şeyden üstün mü tutacaktır? Bugüne kadar bunu yapmadılar, bundan sonra yapmalılar. Eğer halkın çıkarını üstün tutarlarsa muhtemelen daha az para kazanacaklar ve hatta zararına yayın yapmaya başlayacaklar, bunun yanı sıra maddi kaynakları da çok kısıtlı olabilecektir. Bu riskleri göze alabilirler mi? Halk ise bağış vb. anlamda destek vermeyecektir zira bizim toplumumuzda –dinî, millî, vb. konuları öne sürmedikçe– bağış almanız çok zordur. Ancak halkın çıkarını üstün tutmayı seçtiklerinde bizler hiçbir rahatsızlık duymaksızın bu dergi için “bizimdir” diyebileceğiz. Daha önemlisi ise dergi ekibi vicdan mahkemelerimizde daima beraat edecek, güvenimizi ve sevgimizi kazanacaktır.
Amerika’daki bir dergiyi tamamen hazır bir şekilde alıp yalnızca yazılarını çevirerek bu topluma kendini turist gibi hissettiren bir dergi yayınlayıp, onlarca yararlı ve güzel içeriğin yanında aralarda kasıtlı yapılmış manipülasyon ve misinformasyonlarla halkın dimağına yanlış bilgilerin yerleşmesine aracılık etmek bana göre “iyi yayıncılık” değildir.
Yayıncılık, halkın bilgiye ulaşması ve aydınlanması düşüncesiyle doğmuştur fakat yayın gücünü, tarih boyunca pek çok grup kendi çıkarları doğrultusunda kötüye kullanmıştır. Muscle and Fitness de belirli bir oranda bunu yapmaktadır. Bu derginin içeriklerini Türkçe yayınlama hakkını satın alanlar ise, bu derginin gerçekten yararlı içerikleriyle, içi boş olan ve hatta insanları uyutup onları sömürmeye kalkan içeriklerini birbirinden ayırmalıdır. Metinlerin hepsini olduğu gibi basmak yerine, ince ve halkı düşünen bir editoryal süzgeçten geçirmelidirler. Yoksa bu ülkede çok küçük bir azınlık olan Batı özentisi birkaç safdili etkilemekten öteye gidemezler. O safdiller de sağlıklarını yitirince onları da bulamazlar. Bizden söylemesi… Biz Amerika halkı gibi değiliz, kolay inanırız ama kolay da terk ederiz.
Musle and Fitness Türkiye’yi Satın Alalım mı?
İmkânınız varsa evet, alın; hatta abone olun (şu an için abone sistemi geçici bir süreliğine durdurulmuş). Olumsuz yönlerine rağmen Muscle and Fitness Türkiye’nin çok sayıda olumlu yönleri de var ve özellikle antrenman yazılarından istifade edebilirsiniz. Göz atmakla bile fark edilebilecek derecede başarılı antrenman yazıları var. Weider Yayınları’nın yarım asıra yaklaşan tecrübesinden ve günceli takip eden ekibinden yararlanmamanız için hiçbir sebep yok. Sizi sürekli supplementler’e yönlendirmelerine veya küresel gıda şirketlerini methetmelerine aldırmayın, siz kaliteli diğer yazılardan istifade edin.
Tek yapmanız gereken elinizdeki dergiyi “doğru okumak” ve her yazılana inanmamak, perde arkasındaki çıkar ilişkilerini de düşünmek. Antrenman yazıları için böyle bir şey kolay kolay söz konusu olmadığı için içiniz rahat olsun (elbette tanınmak isteyen bir spor eğitmeninin Weider Publications’la anlaşarak kendini ve yöntemini şişirme olasılığı da her zaman var). Abone olduğunuz takdirde abonelik süreniz boyunca dergiler kapınıza kadar geliyor. Gerçi şu an için derginin dağıtımını yapan NarPost, bazen dergiyi kapınıza getirmek yerine başka yerlere teslim edebiliyordu: Aralık 2010 sayısı ayın sonlarına yaklaşmama rağmen adresime gelmeyince Muscle and Fitness Türkiye’ye bir e-posta yazarak durumu sordum, kendileri derginin çoktan gönderilmiş olduğunu söylediler ve dergiyi teslim alan ismi bildirdiler. Bu kişi, bulunduğum apartmanın görevlisiydi, gidip kendisine benim adıma gelen bir spor dergisi teslim alıp almadığını sorduğumda, almadığını söyledi, belki de sitenin girişindeki güvenliğe bırakmışlardır onlar da benim adıma almışlardır dedi. Bunun üzerine Muscle and Fitness Türkiye’ye dönerek, ilgili teslim belgesini bana ulaştırmalarını rica ettim, onlar da Aralık 2010 sayısını göndermeyi teklif edince “peki” dedim; Ocak 2011 sayısıyla birlikte gönderin. Ocak 2011’de gelmeyince tekrar e-posta yazdım ve bu sefer de Şubat 2011 sayısıyla göndermelerini rica ettim, ona da “peki” dediler ama iki gün önce kapıma gelen Şubat 2011 sayısında Aralık 2010 sayısı yoktu. İlk başta NarPost’un hatasından kaynaklanan bu sorunu abonelerini memnun etmek için fedakârlık ederek çözmek istemeleri güzeldi, ama çözümün lafta kalması kötü oldu. Bana teslim belgesini gönderselerdi en azından ben bunu ilgili kişiye verip dergimi isteyebilirdim ama şimdi bunun için de biraz geç. Her neyse, artık NarPost dergileri kolay yoldan teslim etmek yerine zahmet buyurarak (!) kapıma kadar getiriyor hatta bu da yetmezmiş gibi kimliğime bakarak imzamı da alıyor. Ben evde yokken de en azından benim kapımdaki posta kutusuna bırakırlar herhâlde… (Muscle and Fitness Türkiye dergisi, tarafıma ulaşmayan bu sayı için benim aboneliğimi bir sayı fazladan uzatarak bana derginin 13. sayısını da yollamıştır. Her ne kadar seri bozulsa da en azından dergi bir hatayı telafi etmeye çalışıyor.) Ayrıca şu an (Haziran 2011) abonelik sistemi bir süreliğine iptal edilmiş.

Muscle and Fitness Türkiye’yi Satın Alın
Bunca eleştirinin ardından bu öneride bulunmam bazılarınızı şaşırtabilir ama içinizde beni anlayanların da bulunduğunu biliyorum. Anlamayanlar için açıklayayım: Her şeye rağmen Muscle and Fitness arşivleri çok zengindir ve bu ülkede okunması gereken onlarca içerikleri vardır. Bu konulardaki yayınları çok eksik olan bir ülke olarak biz bu yayınlardan istifade etmeliyiz. Bu sebeple Muscle and Fitness Türkiye’yi satın almalı ve desteklemeliyiz ama onlardan da halkın çıkarlarını gözeten bir tutum bekliyoruz. Ben kendi adıma Muscle and Fitness’i satın almaya devam edeceğim ama tutumlarında bir değişiklik göremez, içeriklerinde özgünlük, yerellik ve yenilik göremezsem daha kaç ay, kaç sene alırım bilmiyorum. Ne de olsa bu dergiyi onlarca yerde ücretsiz okuyabilir hatta tanıdıklarımdan ücretsiz temin edebilirim. Ben sırf destek olmak adına satın alıyorum, çok küçük de olsa kendi çapımda bir katkı olacaktır bu. Sizlere de Muscle and Fitness Türkiye’yi satın alın ve destekleyin. Böyle bir derginin satılmamaktan dolayı kapanması son tahlilde zararımıza olur.
Yararlı ve Keyifli İçerik Bolca Var
Uzunca bir süre, elime geçen Muscle and Fitness Türkiye dergilerinden hiçbirindeki bir yazıyı sonuna kadar okumamıştım. Açıkçası, çoğu bildik şeyler gibi gözüküyordu (çoğu ama hepsi değilmiş). Antrenman püf noktalarını Türk okuru için yararlı buluyordum ama antrenman biliminden biraz olsun anlayanlar bilir ki en basit hareketli bile nüanslı varyasyonları vardır ve bu sebepten bolca içerik üretmek mümkündür. Magazinsel yazılar ise ilgimi çekmiyordu (hata etmişim). Zaten bu yazıyı hazırlarken ve eleştiri noktalarını tespit ederken de dergiyi tamamen okumama gerek kalmamıştı, göz atmam bile derginin aldatıcı ve hatalı yönlerini görmeme yetmişti. Fakat yazıya ara verip yatmaya gittiğimde dergilere tekrar bir göz attım ve bu sefer biraz okumaya karar verdim. Okuması keyifli ve yararlı tonla yazı da vardı. Örneğin, düşük ağırlıkla çok yüksek tekrar çalışmayı anlatan ve buna “100’ler Antrenmanı” diyen bir antrenörün yazısı –sanki kendi bulmuş gibi anlatsa da– bana yüksek tekrarlı yöntemlerin güzelliklerini bir kere daha hatırlattı. Ayrıca Şubat 2011 sayısındaki Bruce Lee yazısı da ilgimi çekti. Bunlar gibi başka yazılar da buldum ve sonuç olarak o gece elimdeki tüm sayıların onlarca yazısını tamamen okudum. Size tavsiyem siz de okuyun, beslenme ve ek besin (supplement) konularındaki yanıltıcı bilgileri ayırt edebilirseniz bunların dışında çok güzel bir dergiyle karşı karşıyasınız çünkü. Gerek amatör gerekse de profesyonel bütün sporcular için hem yararlı hem de keyifli bir dergi Muscle and Fitness Türkiye. Bundan şüphe duymayın.
Yalnızca ileri seviyelere hitap ettiği hâlde bu yönünün altının çizilmediği bazı antrenman programları olsa da pek çok antrenman gerek anatomik gerekse verimlilik yönünden benden tam not aldı, bunların bazılarına “mükemmel” diyebilirim. Bu tip antrenmanlar her seviye için uygun olan ve doğru ağırlıklar seçilerek yapıldığında faydaları saymakla bitmeyecek antrenmanlar. Bunların yanı sıra monoton antrenman ve sıradan hareketlerden sıkılanlar için enfes önerileri bulabiliyorsunuz bu dergide.
Türkiye ekibinin yaptığı söyleşiler (12. sayıdaki Mahmut Irmak söyleşisi gibi) şimdilik “deneme” seviyesinde kalıp edebî ve teknik yönden bence başarısız olsa da yabancıların yapıp yayınladığı ve Türkçeye çevirilerek yayınlanan söyleşiler arasında çok güzel olanlar var. Beni “yeni yetme” diyebileceğimiz gençlerinkinden çok, yaşlılarla yapılan söyleşiler etkiledi. Örneğin Frank Zane’nin gençken çok ağır çalıştığı için bugün eklem sorunları yaşadığını, ikinci bir şansı olsa çok ağır çalışmayacağını öğrenmek şaşırtıcı ve bir o kadar da yol gösterici oldu. Özellikle 12. sayıdaki “Çok Fazla İyi Şey, İyi Bir Şey mi?” yazısını ve bir zamanların çok ünlü doktoru Kenneth Cooper’ın itiraflarını muhakkak okuyun.
Nitelikli Görseller, Zengin Arşiv
Dergi görsel yönden yeterli ve doğru bir rehber özelliği sunarken aynı zamanda estetik açıdan da başarılı (ne de olsa bu pazarlamanın bir parçası ve bu konuda Weider paraya acımıyor). Bu özellik de okumayı sevmeyenlerin okumasını kolaylaştırıyor.
Çeviri Konusu
Çeviriler ise bugüne kadar rastladığım birkaç ufak tefek hata dışında oldukça başarılı ancak kimin ya da kimlerin yaptığını bilemiyoruz. Bana kalırsa bu doğru değildir. Özel ve geçerli bir gerekçe yoksa kimlerin çeviri, kimlerin redaksiyon yaptığını bilmek isteriz, en azından bunlar künyede belirtilebilir sanırım. Belki de bu başarılı çevirileri kimlerin veya hangi ajansın yaptığını merak eden tek kişi benimdir, bilemem.
Hareketleri Çok Doğru Öğreten Yazılar, Antrenman Çeşitliliği Sunan Programlar
Söylediğim gibi, derginin antrenman yazılarını sağlam buluyorum. Zaten antrenman konusunda ne tür bir çıkar ilişkisi olabilirdi ki? Beslenme yazıları ise genellikle iyi fakat tamamen değil. Örneğin, yaygın ama yanlış beslenme önerilerine karşı çıkan yazılar var, ki bu çok iyi. Genel olarak iyi diyemiyorum çünkü bir sürü yararlı ve işe yarar sağlıklı beslenme yazıları içine serpiştirilen birkaç yanıltıcı yazıyı çok tehlikeli buluyorum.
Türkiye Ekibinin Hazırladığı Kapak Yoktu
Bana gelen son sayıda (Şubat 2011’i kastediyorum zira bu yazı taslağını o tarihte hazırlamıştım) kullanılan kapak, Şubat 2011 Flex dergisinin neredeyse birebir aynısıydı. Bugüne kadar kullanılan bütün kapaklar, tasarım ve fotoğraflar açısından yurtdışı baskılarından birebir alınmıştı. Kapaklar zor ve önemlidir ama Muscle and Fitness Türkiye olarak en azından bir tek özgün kapakları olabilirdi (Haziran 2011 sayılarında özgün kapaklarını yaptmışlar, takdir ve tebrik ederim ama az sonra anlatacağım gibi büyük bir gaf yapmışlar).
Türkiye Ekibinin İlk Yerli Kapağı Hepimizi Şaşırttı
Yazıyı yayına sokmadan önce derginin Facebook sayfasına baktım ve yazıya son bir ekleme yapmam gerektiğini düşündüm. Facebook sayfasından halka açık olarak yapılan duvar yazışmalarından anladım ki, son sayının (Haziran 2011) kapağındaki kişi bir Türkmüş. Bunu olumlu bulmak isterdim ama bulamadım. Açıkçası bu spora ömrünü vermiş insanların olduğu bir ülkede adını sanını duymadığımız, görünüşü de pek iyi olmayan kalın belli ve gerçek vücutçulara göre oldukça sıradan (hatta zayıf) vücutlu bir arkadaş “kapak güzeli” olmuş. Sanki bizim sporcularımıza kıran girmiş gibi. Açıkçası bu ciddi bir gaftır ve dergiyi çıkaranların spor camiasına ne kadar uzak olduğunun göstergesidir. Daha “ustalara saygı” göstermeden “gençleri teşvik etmeye” kalkmak stratejik bir hatadır ve haklı olarak büyük tepki toplar. Kaldı ki amaç gençleri desteklemekse bana göre kapaktaki kişiden daha ümitvâr olan ve proporsiyonu mükemmel olan gençlerimiz de vardır.
Sen tutup kas yığını ünlü IFBB şampiyonlarını kapak yap ama kendi ülkenden birini kapağa taşımak istediğinde de henüz yolun başında olan bir fitness modelini tercih et. Merak ediyorum, o kişi kapağa dergi sahipleriyle olan kişisel ilişkileri sayesinde mi çıkmıştır, yoksa bizim bilmediğimiz süper güçleriyle mi dikkatleri çekmiştir? İlginç. Dikkat çekecek bir potansiyeli olsa herhalde en azından benim haberim olurdu, biraz kulağım deliktir de. Neyse. Ben aşağıya ilgi çekici bu duvar yazışmalarının da ekran görüntülerini koyarak yazıma son veriyorum. Aşağıdaki ekran görüntüsü Facebook’a giriş yapmadan alınmıştır ve bu sebeple şahsımın da eklediği yorum gibi, gizli hesapların yorumları gözükmüyor. Diğer isimler ise halka açık olarak yayınlandığı için sansürlemeye lüzum görmedim. (Sağdaki uzun ince resmi tıklayıp açılan sayfadan resmi bir daha tıklarsanız tam boyutta görebilirsiniz.)
Bu kapağın tercih edilmesiyle ilgili bir teorim de şudur: Sıradan insanlara göre “çok iyi”, vücutçulara kıyasla ise “çok yetersiz” vücuda sahip biri seçilmiş. Bu kişi ise söylediğine bakılırsa hiç steroid kullanmamış, sadece supplement kullanmış (bunu ismi biraz araştırınca öğrendim). Bu vesileyle demek isteniyor ki; bakın, siz de sadece supplement kullanarak bu süper vücuda sahip olabilirsiniz! Eğer bu teorimde haklıysam buna üzülürüm. Dilerim sadece amatörlükten kaynaklanan hatalı bir seçimdir o kadar.
Sonsöz: Kasap Sevdiği Postu Yerden Yere Çalarmış, Ben de Öyle Yaptım
Zinde Türkiye (BodyTR) dergisinin bir yazarı olarak, bir başka dergiyi incelediğim bu yazıda hem nalına vurdum hem de mıhına. İlgilendiğim bir konu hakkında yayın yapan bu derginin daha masum, daha hatasız ve daha iyi olmasını istiyorum; bu konuyu çok önemsediğim için de bu dergiyi ciddiyetle inceleyip yazdım. Yazımda çoğunlukla derginin kötü yönlerinden bahsettim çünkü övmek kolay, herkes yapar, alın dergiyi kendiniz de görün övülecek onca şeyi.
”Niyetim kimseyi kırmak değildir” ve hiçbir kişi, kurum ya da kuruluşa karşı art niyet veya nefret beslemiyorum; aksine, Muscle and Fitness Türkiye ekibini takdir ediyorum. Gerek okurları gerekse de benim gibi sporla yakından ilgilenen kişiler tarafından yeri geldiğinde yerden yere vurulmalarına rağmen iyi niyet ve inançlarını yitirmeden yılmadan çalışmaya, daha iyi olmaya gayret ediyorlar ama artık şirket çıkarlarını ve supplement satışlarını her şeyin önüne almaktan vazgeçsinler. Benim amacım, taşıdığım sorumluluğa layık davranmaktı ve bu kadar eleştirel bir yazı yazmak zorunda kaldığım için de üzgünüm. Üzgünüm, çünkü bunları yazmamı gerektirecek vahim yayınlar yapılmıştır, dilerim bundan sonra bu olumsuz yönler azalarak biter ve güzel yönler daha da gelişir.
Sonuç olarak biz Zinde Türkiye dergisi olarak Muscle and Fitness Türkiye’yi şimdilik destekliyoruz ve hatta ortak bir çalışmaya dahi açığız, ama insanlara zararlı besinleri övmeye veya günde 5-6 ölçek protein tozunu önerip envai çeşit supplement’i “kurtarıcı” gibi göstermeye devam ederlerse kendilerine atacağımız tek taş bu yazıyla sınırlı kalmayacaktır. Umarız Muscle and Fitness Türkiye’nin editoryal kadrosu kendine çeki düzen verir ve editörün “sağlıklı yaşam dergisi” lafına yaraşmayan içeriklerine son verirler.
Her şeye rağmen, hangi sporu yapıyorsanız yapın, Muscle and Fitness Türkiye’yi alın, okuyun; yararını göreceksiniz. Ancak faydalı ve sağlıklı önerilerinin arasına serpiştirilen tek tük aldatıcı ve zararlı beslenme önerilerine veya özellikle hazırlanan aldatıcı beslenme dosya yazılarına karşı dikkatli olun. Doğru beslenme önerileriyle “doğruymuş gibi görünen” yanlış önerileri birbirinden ayırt edin.
Bu arada, Muscle and Fitness Türkiye’nin internet sayfasına da mutlaka göz atın: http://www.muscleandfitness.com.tr/
Daha sağlıklı, daha zinde ve daha sportif bir Türkiye için Zinde Türkiye’den ayrılmayın, sağlıcakla kalın.


Bence içeriğinde doğrular da var diye böyle fahiş hatalar (yahut kasıtlı dezenformasyon) yapan bir dergiyi almaya gerek yok. Elinizin altında net var, hepsinden önce bodytr var, yeter de artar.
yazı gerçekten güzel olmuş ellerinize sağlık
bende 1 yıllık aboneliği yeni biten biriyim ancak bundan sonra dergiyi almaya devam etmeyeceğim
belki spor ile ilgili bilgisi çok az olanlar için dergi iyi olabilir ancak belli bir seviyenin üzerinde antrenman ve egzersiz bilgisi olanlar için gereksiz, sadece yanıltacak bir kaynaktır
tek kelimeyle harika bir çalışma olmuş..
Son sayıda kapakta fotosu olan kişi şu survivor’daki bir yarışmacının bahsettiği kişi değil mi , meter ?
Bu derginin geçmiş sayılarını nasıl bulabiliriz acaba biraz araştırayım …
Haber basligi dikkatimi cekti. Yazilari okudum ve konu üzerinde su degerlendirmelerde bulunmak istiyorum.
Joe Weider, üzerindeki sirketlerin hisselerini satmis bulunuyor. Eskisi kadar ynetimde parmagi yoktur ama onun arkasindan gelenler ayni sistemde yönettigi icin herkes joe weider’in is yaptigini düsünür. Jerry Brainum diye bir yazar da defalarca söylemistir ki, joe weider, asla ve asla kendi dergisinde yazi yazmaz. Adamin düsünecek kapasitesi kalmamis. Hayatinin son nefesini saglikli gecirmek isteyen bir adamdan bahsediyoruz.
Soya fasulyesi’nin işe yaramayacağını veya fos çıktı tabirini anlamış değilim. Tam olarak ne kast ediyorsunuz? Soya fasulyenin faydalarını bilimsle verilerle anlatmaya gerek yok bunları okuduğunuzu umuyorum. Soya Protein’ininde faydası aynı doğrultudadır. Soya gıdasının organik hali bozulup, gen değiştirilmiş veya ilalarla geliştirilmiş bir gıda hükmüne soktuğunuzda o soyadan fayda görmek mümkün değildir. Amaç bunu kast etmek ise – sizi anlıyorum.
Alkol’ü özendirme anlamında muscle fitness türkiye temsilcilerine veryansın etmek ve bir notunuz dahi yokmu? gibisindne mesaj göndermek anlamsız olur. Belirttiğiniz gibi bu dergi olduğu gibi tercüme edilip masaya servis ediliyor. Mercedes arabayı modifiye etmeye benzer. Madem not düşecek kadar cesaretiniz vardı? neden benim dergimi alıpda TR de yayınlamak istediniz diye adamlar sorar. Belki o manada eleştiri getirmek doğru olur. Alkol konusunda yabancıların fikrini biliyoruz. Dergi de yabancı menşeli. Bu durumda kızmanın anlamı yok. Kumando yabancıların elinde. Eğer kızılacak ise, Türkiyede sağlıkçıyım diyen doktor ve bazı yazarların alkol bahsi üzerine yaptığı konuşma ve yazıları eleştirelim. Eleştirelim diyorum çünkü bende sizin görüşünüzdeyim.
Jay Cutler programında protein tozu gösterilmemesini açıklayayım. Yanlış bir izlenim elde edilmiş. Jay Cutler veya başka bir sporcu, herhangi bir dergide yayınlanacak olan programında ister tişort isterse ürünü gösterme olsun bir anlaşma sonrası dergiye konulur. Jay Cutler, Muscletech firmasının reklamını yapması için dergiye ödeme yapmak zorundadır. Weider bu konuda çok titizdir. bu yüzde met-rx ile bir yıl boyunca anlaşamamışlar. Muscletech firmasını weider destekliyor olabilir ama bu bir çıkar meselesidir. Aynı şekilde Dennis Wolf, programını açıklar ama BSN ürününü aldım ara öğünde şeklinde dile getirmez. Bu sporcular günde inanılmaz derecede protein alabiliyorlar. Bunlarıda sadece gıdadan almak mümkün değil. Protein tozlarını kullandıkları gibi reklam yaparakda prim kazanıyorlar.
Diğer eleştiri ve önerilerinizi takdirle karşıladım. Güzel bir bakış açısı yakalanmış. Örnekler aylarca çoğaltılabilir. Ben bu dergiyi Türkiyede ileriye yönelik büyük başarı katacağını sanmıyorum. Radkal düşünce ve yanlış sistem sonucunda kendilerine yönelik bilimsel çalışma adı altında yapılan bazı anlamsız bilgilerle kendilerini destekler boyutta vücut geliştirme sporunu canlandırmaya çalışıyorlar. Sporcuların aktiviteleri ve bazı idman nüansları haricinde dergide kafa karıştıran birçok yazının bulunmasından dolayı, ülkemiz adına bir yanlış eksen kayması olacağını söylemek istiyorum. Bu Avrupa’da çok fazla etkili olmaz. Ülkemizde bilgi anlamnda eksiklerin olduğunu düşünecek olursak, referans olarak seçilen bu derginin oluşturacağı bilgiyide artık tahmin etmek oldukça kolay.
Konunun soya ile ilgili kısmına hasbel kader yorum yapmak istedim. Bu konuyu uzun süredir hem yabancı hem de yerli yayınlardan inceliyorum. Öncelikle bu yazıda kendime ait olan, üzerine tıklanabilir mavi soya linki okunmalı. Sonra Prof. Doktor Ahmet Aydın’ın şu yazısı incelenmeli: http://beslenmebulteni.com/bes/index.php?option=com_content&view=article&id=1760:soyann-karanlk-yuezue&catid=45:hileli-gidalar&Itemid=404 Sonra da mercola sitesinde aşağıda kopyaladığım linkteki yazı ve yazı sonundaki 100’e yakın referans makalesi gözden geçirilmeli: http://articles.mercola.com/sites/articles/archive/2010/09/18/soy-can-damage-your-health.aspx Bundan sonra yapacağım şu yorumlar daha iyi anlaşabilir:
1. Soyanın gıda olarak tüketilmeye başlamadan önce verdiği tek ve en önemli hizmet, diğer mahsüller için toprağa nitrojeni sağlamasıydı. 2. Gıda olarak tüketilmeye başlandığında da Asyalılar onu uzun süre fermente etmeden yemiyorlardı. 3. Bunun nedeni, fermente edilmemiş soyada bulunan ağır metaller, toksinler, protein inhibitörleri, hormon bozucu estrojenler vb. yapılardır. 4. Bugün dünyanın bir numaralı soya üreticisi Amerika’nın ürettiği soyanın %91’inden fazlası GDO’ludur. Bu durumda genetiği ile oynanmamış soya proteini bulmanın ne kadar mucizevi olduğu anlaşılır. Biz “GDO’suz soya proteini” alsak bile, A) Bunun üretim, toplama, paketleme ya da ulaşım esnasında kolayca GDO’lu soyalar ile etkileşimi riski çok yüksek iken B) Bu protein ürününde kullanılan gizli soya ürünleri renklendiriciler, tatlandırıcılar, baharatlar, MSG, lesitin ve soya lesitini GDO’lu soyalardan imal edilmektedir. 5. Bu saydıklarımdan dolayı siz siz olun, geleneksel fermente soya ürünleri olan organik soya sosu, hazır yapım olmayan miso çorbası, tempeh ve natto dışındaki hiçbir soya ürününü tüketmeyin. Bunları da zaten öyle heryerde bulamazsınız, ya eski köklü Asya lokantalarında ya da Uzak Doğu’ya gezilere gittiğinizde. Bunun bir diğer anlamı: Kendi kültüründe en çok tükettiğin gıdalardan şaşma!
Soya’nın bugün kü GDO ve ilaçlarla büyütülme işlemindeki ürünlerinin hepsinde alerjik ve hormonal aktivitelere etki edecek maddeler bulunuyor. Yalnız, bilgi aktarırken dikkatlice ve düşünerek yazmak gerkeiyor. Bugünki piyasadaki soyalar şeklinde cümle kurmak daha doğrudur. Organik soyalardaki faydaları Fransız, İngiliz ve alman tıp araştırmacıları ayrıca bitki uzmanları binlerce bilimsel makalelerince açıklamışlardır. Bu konu yorum getirecek kadar karmaşık mevzu olduğunu sanmıyorum.
1. Soyanın genetiğiyle oynanmış olup olmaması ya da organik tarım yoluyla üretilmiş olup olmaması; soyadan gelecek zararları azaltacak değildir. Fermantasyondan bahsediyoruz. Fermente edilmemiş soya ürünleri (soyalı etler, soyalı protein tozları, soyalı yoğurtlar, soyalı peynirler, soyalı sütler, soyalı unlar, soya bazlı bebek mamaları, soya yağları vb. ) ister organik olsunlar ister konvansiyonel, ister GDO’lu olsun ister GDO’suz, ister bugün üretilsin ister 50 sene önce; bahsi geçen tripsin inhibitörlerini, emilimi azaltan fitatları, lektinleri, oksalat bileşiklerini, toksik ölçülerde bulunan manganez ve alüminyumu, hormon reseptörlerimizle etkileşen fito-estrojenlerini bulundurmaya devam edecektir.
2. Ben bilgi aktarırken 2,5 senelik bir araştırmanın sonunda kendi yazdığım bir beslenme kitabından, Beslenme ve Metabolizma Ana Bilim Dalı Başkanı ve aynı zamanda çocuk doktoru Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın araştırmalarından, ve dünyada en çok ziyaret edilen natürel sağlık sitesi Prof. Dr. Joseph Mercola’nın soyayla ilgili 100’e yakın makalesinden yola çıkarak bilgi aktardım. Bunların da hepsini referans olarak yazılarıma iliştirdim ve iliştirmeye devam edeceğim.
3. Araştırmaları dikkate almak için önce soya endüstrisinin desteklemediği TARAFSIZ araştırmaları seçmek lazım. Doktor Ahmet Aydın ya da Joseph Mercola’yı bildiğim kadarıyla tereyağı firmaları ya da ot besili hayvansal gıda üreticileri desteklemiyor!
4. Bu konu o kadar önemli ve yoruma değer ki, sizler gibi değerli araştırmacı ve entellektüel insanlar dahi organik olup olmama ile bir yiyeceğin doğasında bulunan zararların ilişkisi bulunmadığı konusunda medya ve hileli araştırmalarca kolayca kandırılabiliyor. Sonra da kas geliştirmeye çalışan binlerce gencimizin vücuduna estrojen salan, ağır metal yükleyen, bağırsak hastalığı yapan ve en kötüsü kansere kadar giden hücre üremelerine yol açan soyalı protein tozları öneriliyor.
Katkı madde olarak gıdaların muhteviyatına yerleştirilen soya’nın veya bahsedilen fermentasyon sonucu piyasaya sunulan soya üzerinde bilimsel sonuçları kast etmiyotum. Soya kelimesi ele alındığında organik taze soya konusu da geçmektedir. Genelde bazı araştırmacılarda bütün soyayı ele alarak yorum yapmaktadır. Doğal östrojen etkili maddelerin yani Fitoöstrojenler, vücuttaki östrojen olan kuvvetli estradiolden 4-100 kat daha zayıf etkilidir. Öströjen rseptörlerine ilgileriyse aynı olduğundan bu reseptörlere bağlanırlar. kuvvetli östrojenlere bağlanacak yer kalmaz. böylece reseptörler, bloke edilmiş olur. fitostrojenler izoflavon ve lignanlar diye ikiye ayrıldığını biliyoruz. Soya fasulyesinde bulunan İzoflavonlar aynı zamanda baklagiller ve semizotu gibi gıdalardada bulunur. Bunlar erkek vücudunda daha farklı etki doğurduğpu ve sağlığı koruduğu bilimsel olarak ispat edilmiştir. Vurgulamak istediğim nokta, organik soya fasulyesinin bahsedilen yan etkilerden muaf tutulması gerektiğidir. Diğer katkı ve fermente soyaların olumsuz yönleri konusunda desteğim sonsuzdur. Bunun savaşını birlikte verdiğimizi düşünüyorum.
Son araştırmalarımızda Soya fasulyeninde zararlı olabilecek bir madde bulunamayacağını araştırmacılar görüyor. Araştırmacılardan kastım bağımsız çalışan Alman Beslenme uzmanlarıdır. Bunun aksini iddia eden kişilerinde ortaya bir çalışma projesi koyması gerektiği söylenir. Henüz ortaya net bir bilgi gelmeden kesin bir eleştiri konusu getirmiyorum ama her zaman olduğu gibi soya proteinin kullanılması ve genel durumunu tasvip etmiyorum.
Ticari kaygılar ve sahte bilimsel taraflı araştırmacıların genel durumunu ÇOK İYİ biliyoruz. Bu konunun bizzat içerisindeyiz 🙂
1. Fermente soya ürünleri değil, fermente olmamış soyalı gıdalar zararlı. (Yani pazardaki soyanın hemen hemen tamamı, ister organik olsun ister konvansiyonel)
2. Vücudumuzdaki hormon reseptörleri en ufak hormon benzeri yapıyı dahi algılayacak kadar hassastır. O nedenle soyadaki fito-östrojenler istediği kadar az etkili olsun yine de reseptörlere bağlanmaktadır. Soyadaki fito-östrojenler reseptörlere bağlanmasaydı zaten doğal hormon terapilerinde soya kullanılmazdı.
3. Hem sonra soyayı tüketen her bünye yetişkin değil ki. İsveç Sağlık Örgütünün açıklamalarına göre organik soyalı mama dahi tüketilse bebeklerin günde vücuduna giren izoflavon miktarı neredeyse 5 doğum kontrol hapından alınacak östrojene eşit miktardadır.
3. İzoflavonların başka gıdalarda da bulunduğu doğru. Yaklaşık 70’den fazla bitkide bulunurlar. Ancak en yüksek konsantrasyonu soya bitkisindedir. Soyadaki izoflavonların semizotu ya da baklagil türlerindeki izoflavonlardan en büyük 2 farkı, her vücutta farklı etkilere yol açabilmesi ve vücuda giren miktarların sadece yüzde 50’sinin vücuttan atılabiliyor olmasıdır. Soyadaki izoflavonun atılmayan kısmına ne olduğu hala bilinmemektedir. Örneğin A vitamini de vücut için çok yararlı. Ancak fazlası toksik etkilere sahip. O nedenle soyadaki izoflavonların vücuda yararlı olduğunu ya da bünyeyi koruduğunu söylemek için henüz çok erken.
5. Ben fermente olmamış (organik ya da non-organik) soyalı gıdalarda olan birçok anti gıdadan bahsettim, sadece fito-östrojenlere yorum yapılmış. Protein sindirimini azaltan Tripsin İnhibitörleri, mineral emilimini azaltan Fitatlar, akışkan bağırsak sendromuna yol açan Lektinler, kalsiyum abzorbsiyonunu azaltan Oksalat bileşikleri, ağır metal birikimine yol açan manganez ve aluminyum ve kanser riskini arttıran IGF-1 faktörünü unutmamak gerekir.
6. Soyada zararlı bir madde bulunmadığını gösteren bağımsız araştırmaların linklerini bekliyorum.
İlhami selam,
Ben öncelikle detaylı yorumun için teşekkür ederim fakat bazı noktaları açıklığa kavuşturmak istiyorum, sanırım yanlış anlaşılmaya sebebiyet vermişim.
1) Ben Joe Weider yazar demedim, dediğim bir kısım varsa metinden silmeden üstünü çizerek düzeltmek isterim. Fakat evet, Weider’ın artık bu işlerle yakından ilgilenmediğini öğrenmem iyi oldu, yine de sistemi kuran o ve yine onun kuralarına göre işleyen bir sistem var. Bu işlerle ilgilenirken de neler yaptığını biliyoruz. Bu saatten sonra bu işlerle bizzat ilgilenmemesi bir “günah çıkarma” bile olamaz bence.
2) Soyayla ilgili Serkan hoca gerekli açıklamayı benden on kat daha iyi yapmış durumda zaten 🙂 Açıklamasını herkesin iki kere okumasında fayda var (ben öyle yaptım).
3) Alkol konusunda söylenecekleri söylemişsin. Umarız dergiyi çıkartan ekip bu konulara bir çözüm bulabilir.
4) Bu açıklamayı yaptığın çok iyi olmuş, bilmiyordum öğrendim, teşekkürler. Jay Cutler’ın bahsettiğim beslenme listesindeki toplam protein miktarı yazıyordu, sanırım 500-600 gram arası bir şeydi ve tamamen doğal kaynaklardan. Bunun üstüne bir de protein tozu kullandığı hâlde listeye yazılmadıysa bilemem ama bir de şu var: Bazen başka sporcular için verdikleri sözde beslenme programlarında protein tozu miktarını da beslenme programına ekliyorlardı.
Benim dergiyi eleştirme sebeplerimden biri de “Editör’den” köşesinde sürekli “sağlıklı yaşam ve spor” derigsi olunduğuna vurdu yapılmasıydı. Ben derginin çelişkilerine parmak basarak okurlarımızı uyarmak istedim. İnanıyorum ki sizlerin (vucutbilim.com) ve bizim çalışmalarımız çıkar ilişkisi düşünülmeksizin bu halkın yararına hazırlanmış kıymetli yazılardır ve halkımız bunu görüyor. Bu arada, eski HDD’mi yaptırabilirsem sizlere söyleşi sorularını göndereceğim inşallah. Şimdi insan böyle kaybedince konudan soğuyor ve yeniden hazırlamata çok eriniyor, hazırını kurtarıp kullanmak istiyorum, kafa patlatmıştım üzerinde 🙂