İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ofiste terlemeden egzersiz yapma kılavuzu

ofiste-terlemeden-egzersiz

Ofiste terlemeden egzersiz yapma kılavuzu

Yazan: İlşad Özkan

Değerli işsiz okurlarım, bu yazım sizler için değil, kusura bakmayın. İnsan tabii, işsizlik oranı %10’lara vurmuş bir ülkede sadece çalışan kesime dönük yazarken ister istemez özür beyan ediyor. Bu yazım, masa başında, ofis koridorlarında yaşam mücadelesi veren eflatun yakalılaradır. Sevgili beyaz, gri, siyah, zalım yakalılar, yaklaşın yamacıma, sözüm sizlere!

Birkaç gün önce bir okurumuz bana bir yazı göndererek, “Hocam, hocam, bu egzersizleri ofiste yapsam karın kaslarım çıkar mı? En iyisi size sormak,” dedi. Sağ olsunlar, bana böyle “üstün güven” beyan eden övgülerle karışık sorular çok gelmeye başladı son zamanlarda, sanırsınız ki tarihin babası nasıl Herodot’sa, fitness’ın babası da İlşadot’tur. Fakat henüz hiç kimsenin babası değilim, en azından olmamaya gayret ettiğimden emin olabilirsiniz. Bundan sonrası içinse, belli mi olur, nasip diyorum…

Teke gibi kokabilirsiniz

“Hocam, hocam” diye başlıyorlar böyle… Tabii hoca da durur mu, yapıştırmış cevabı! Yapıştırdım dostlar, evet, yapıştırdım! Dedim ki, “Sevgili Cihan, bu hareketleri ofiste yaparsan terlersin, terin de muhtemelen misk u amber gibi kokmayacaktır. Bu hareketleri yapmayı alışkanlık hâline getirirsen ofiste adın kısa sürede Teke Cihan’a çıkar, İK müdürünün odasına veda ziyareti bile yapabilirsin,” dedim. Cihan da durur mu, yapıştırdı soruyu: “Peki, ne yapacağım hocam?” Dedim ki, Cihan, yavrum, evladım, çiçeğim… Tamam, bunları demedim ama diyesim geldi. Dedim ki, “Cihan Bey, ofiste sağlığı koruyucu nitelikte basit egzersizler yapmak bir tercih meselesi değil, sağlıklı yaşam için bir zorunluluktur. Ancak ofisinizde spor yapmanıza yönelik bir düzenleme yapılmadıysa zorlayıcı ve özellikle terletici hareketler yapmak medenice olmayacaktır.” Öyle ya, sen terle terle, sonra da “Hikmet Bey satış raporlarını getirecektiniz, ne oldu onlar?” diye Hikmet’i “kurumsallığını bozmadan” azarla. Zavallı Hikmet’in maçası tutsa da konuşsa, dese ki, “Aysel Hanım, yanınıza gelince nefes alamıyorum, bu nasıl kesif, nasıl berbat bir ter kokusudur kardeşim!” Tabii Hikmet’in yakası beyaz değil, beyaz ama fazla beyaz değil, onun için adamcağız bir şey de diyemez… Her neyse, ben Cihan’ı az sonra size de bahsedeceğim bir kaynağa yönlendirdim. (Not: Klişedir, benim terim kokmaz demeyin, en kokmayan ter bende, benimki bile kokuyor… Hepinizinki gibi.)

Optimist olalım, lütfen!

Geçenlerde Dan Ariely adlı hayranlık verici bir konuşmacı ve yazarın derslerini dinlemeye başlamıştım internetten. Adam işi çözmüş, bu adamı dinleyince kitabını satın almamak için kendinizi zor tutuyorsunuz. Neden tutasınız ki ama? Tutmadım ben de, araştırmaya başladım ve gördüm ki Optimist Yayınları Ariely’nin kitaplarını Türkçemize kazandırıp basmış. Sonra Optimist’in diğer kitaplarına baktım, iş dünyasına hitap ediyorlar. Derken kafamda bir florosan yandı (bu aralar “ampul” kelimesini kullanmaktan bile pek hoşlanmıyorum da). Neden ben, İlşadot, fitness’ın babası, neden ben ofisteki beyaz fiyakalı köleler için bir kitap yazmayayım? Derhâl Optimist’e bir e-posta döşendim ve ofise davet edildim.

Ofisteki görüşme olumlu bir hava içinde geçti, yaklaşık 27 santigrat derece… Ardından, kitabımın sinopsisini hazırlamamı istediler. Kitabımın konusu, bir ay gibi kısa sürede yazabileceğim bir konu olup Optimist’in satabileceği bir şey olacaktı. Konu, beyaz yakalılara fitness (rakiplerim, hadi size bir konu daha vereyim). Optimist mealen dedi ki, “Ey İlşadot, sinopsisini hazırla gönder, sonra onun üzerinden gidelim.” Ardından yayıncılık tarihinin en kötü sinopsislerinden birini yazarak kendilerine gönderdim ve üzerinde onların da çalışmasını talep ettim. Tabii ki, bu pek de akıllıca bir talep olmamalıydı ki bu küçük hacimli kitap projesi yattı. Hâlbuki Avrupa’da, Amerika’da, yayınevleri yazara güvenirse sözleşmeyi önden yapıp proje kitaba başlayıp önden para bile veriyorlar. Bir kere daha Finlandiya’da ya da Şikago’da olmadığımı fark etmek zorunda kalmıştım…

İşin profesöründen yazılmış kitap dururken…

isyeri-egzersizleri-emin-ergen

Fakat sinopsisi hazırlarken ben bir yandan kitabın güvenilirliğini ve satışını artırmak için pazarlamaya da katkı yapmayı düşünmüştüm. Aklıma, çok değerli spor adamı ve spor hekimliğinde önde gelen bir isim olan Prof. Dr. Emin Ergen geldi. Emin hocayı yıllar öncesinden TRT’ye yaptığı programlardan tanırdım. O zamanlar hayran hayran seyrederdim, sonra kader bizi Başkent Üniversitesi’nin koridorlarında buluşturdu. Tamam, kader değil, gittim kapısının önünde nöbet tuttum; ne olmuş? Emin hocayla o şekilde tanıştık ve kendisini de Zinde Türkiye okurları arasına kattığımızı düşünüyorum, yani sürekli takip etmese de, arada bir baktığına eminim.

Hocam hocam dedim, (hoca deme sırası bana geldi gördüğünüz gibi, çünkü biz çakma hocayız, orijinali o), dedim ki, ben böyle böyle bir kitap yazıyorum. Kısa sürede yazıp bitireceğim, bitirince incelemeniz için size göndersem, uygun görüp onaylarsanız tanıtımda kullanmak üzere bir tavsiye yazısı yazar mısınız? Böyledir bu işler. Birisi çıkıp pazarlama amacıyla hocaya üste para teklif etse, böyle bir yazı yazdıramaz, saygın insanlar imzalarını satmayı düşünmezler. Ancak hoca da beni biraz tanıdığından, destek vermeye değer görmüş olmalı ki, tabii ki dedi, bitirince incelemem için gönder, bekliyorum. Sağ olsun tekrar. Proje yattı ama ben onun genç spor adamlarına verdiği desteği bizzat görmüş oldum. Kitabı inceleyecek diğer ünlü hekimlerin ismi ise şimdilik bende saklı kalsın, umarım yeni kitabımı inceleyip onayladıklarında sizler arka kapakta görürsünüz.

Ardından Emin hocam bana kendi yazdığı ve aslında benim de önceden bildiğim ancak unuttuğum “Dinamizm Üretimi İçin Ev ve İşyeri Egzersizleri” kitabının bağlantısını gönderdi. Yarın gel vereyim dedi, hocam dedim ben İstanbul’a geçtim mezun olup, gelip alamam. Evet, seçtiğim konu, Emin hocanın hâlihazırda kitabını yazdığı konuyla çakışıyordu. Elbette içerik olarak başka konulara da değineceğimden ve de sizler için kitabı biraz edebiyat sosuna bulayacağımdan ötürü, kitaba güveniyordum. Fakat işte, malum, kitap projesi başlayamadan rafa kalktı.

Emin hocanın kitabını birkaç sene önce ilk gördüğümde, işsizdim ve hiç param da yoktu, bir kitabı bile alamıyordum evet (ama gözyaşlarınızı silebilirsiniz, şimdi sadece birkaç fitness yazılımı ve dergisine her ay birkaç yüz dolar ödeyebiliyorum). Ama şimdi de, kitabın baskısı bittiği için alamıyordum. Kitap, Emin hocayla buluşmamı bekleyecek, Ankara’ya gider gitmez müsait olursa alacağım elden. Ancak, ben size 5 senedir ilk defa bir kitabı hiç okumadan öneriyorsam, bunu dikkate alın. Gerek meslek profesyonelleri, gerekse ofisteki kürek mahkûmları olarak bu kitabı edinin. Olmazsa, kitabı basan Nobel Yayın Dağıtım’a baskı yapın, kamuoyusunuz, güç sizde. Ülkeyi bile siz yönetiyorsunuz…

Ofiste egzersiz, kısa ve öz

Sevgili İlyadalılar, ofisiniz terlemeye müsaitse sağda solda gördüğünüz terleten programlar dâhil çekinmeden yapın, sonra her insan gibi “yaklaşılabilir” olmak için duşunuzu alın. Ancak ülkemizde böyle bir ofis ortamı bulmak için üç seçeneğiniz var: Ya patronunuz gerizekâlı olacak, ya çok ileri görüşlü olacak ya da siz bizzat büyük patron olacaksınız. Şaka mısınız siz kuzum, ofiste duş derseniz, size “çüş” derler; çünkü burası vahşi kapitalizm, İstanbul, Türkiye. Welcome to the Jungle yani.

Ofiste ter sorununu bu şekilde çözebilecekseniz isterseniz parende atarak antrenman yapın. Ama yapamayacağınıza göre şu kurallara uyun (detayları şu an yazmadım, kendiniz araştırıp idare edin ya da Emin Hoca’nın kitabını alın).

1) Ergonomik ekipman kullanın; masa, sandalye, vs.
2) Ekipmanınız ergonomik değilse bile doğru duruş ve oturuş nedir bunları iyice belleyin. Yoksa bel ağrıları yoldaşınız, karpal tünel sendromu yavuklunuz olur.
3) İsterseniz haftada 5 gün spor yapıyor olun, masanıza gidip günde 4-5 saat oturuyorsanız onun zararından kurtulamazsınız. Onun için en azından 2 saatte bir şöyle bir 10-15 dakka kalkın gezin, çaycıyla falan muhabbet edin, ne bileyim, yapın bir şeyler. Çaycı da insan, unutmayın. Hem ben çaycıyla aramın iyi olmasını önemserdim, kötü olmasından ise korkardım; adam gıcık kapsa çayımıza tükürür mü? Neden olmasın? Korku, insan ilişkilerini nasıl da düzenliyor, güzelleştiriyor görüyorsunuz işte…
4) Öyle Arnold gibi ağırlık kaldırmalar, Rocky gibi mekik çekmeler falan… Yapmayın dedik zaten, terlersiniz. Terletmeyecek hafif çömelip kalkmalar yeter.
5) Esas iş esneme hareketleri olacaktır, oturduğunuz yerde ve ayakta esneme-gerdirme yaparsanız aslanlar gibi fayda görürsünüz. 5 dakikalık bir sensı günde iki kere yapmanız, sandığınızdan çok daha fazla fark yaratır. Sırt, göğüs, omuz, kollar, bacaklar. Bitti gitti haydi geçmiş olsun. (Çok talep gelirse bunu yazabilirim bak, yoksa keyfimi beklersiniz. Üzgünüm, vallahi çok yoğunum, size kendini bir şey sanmak gibi gelebilir ama korku dağları, yoğunluk yazarları bekler.)
6) Ofisler spor salonu değildir, ancak sağlığınızı korumak için bu basit önlemler çok etkili olacaktır: Doğru duruş, çok oturmamak ve esneme-gerdirmeler. Ofisinizi spor salonuna çevirmenizde mahsur yoksa ise basit bir sandalyeyle bile yapabileceğiniz sayısız egzersiz vardır, o ayrı. Umarım kitap projemi ileride tamamlayabilirim ve görürsünüz, şu an ise başka bir yayıneviyle bambaşka bir proje üzerindeyim. Bu yazıda da iyi reklamımı yaptım ama ha, şaka maka derken alttan alta, hehe…

Tüm okurlarıma saygı ve selamlar, hayırlı mesailer, bol goygoylar.

Bu yazı kanunen tescillenmiştir.

Fotoğraf: Laya Gerlock

İlk yorum yapan siz olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir