
Şiddet olayları fitness’a ilgiyi artırdı
Yazan: İlşad Özkan
Yıllardır fitness ile ilgili binlerce soruyla karşılaştım, ancak son bir haftada karşılaştığım birçok soruda ortak bir nokta dikkatimi çekti: Mümkün olan en kısa sürede güçlenmek, bunun için gerekirse ilaç kullanmak. Doğrusu, buna benzer sorular her ay birkaç tane gelebilir ama, bir hafta içinde dikkat çekecek kadar çok gelmesinde bir anormallik vardı.
Anormallik olduğu doğruydu ve sebebini uzun uzadıya aramama gerek yoktu, son günlerde ülkenin birçok şehrinde karşı karşıya gelen gruplar vardı ve birbirlerine şiddet uygulamaktan, gerekirse öldürmekten çekinmiyorlardı. Sanırım bu durumun yarattığı “Benim başıma gelseydi ne olurdu?” düşüncesi bana gelen soruların altında yatan sebepti.
Soruları soranlar 15-30 yaş aralığındaki erkekler. Daha önce dergide yayımladığım güçlenme, kas geliştirmeyle ilgili yazılarımı okuyup ismime, oradan da sosyal medya hesabıma ulaşıp bu soruları yöneltiyorlar. Birkaçına “Neden bu kadar kısa sürede, sağlıksız bile olsa güçlenmek istiyorsunuz?” diye sordum, aldığım yanıtlar varsayımımı destekliyordu: “Çok zayıfım”, “Daha güçlü olmak istiyorum”, “Bir kavga olursa kendimi korumak istiyorum”.
Bunlar, alıştığım yanıtlar ancak, dediğim gibi, bu sefer böyle soruları kısa sürede çok sayıda aldım. Bana soru yöneltenler biri, Mehmet’in profiline bakıyorum, bana yazdığına göre 19 yaşındaymış. Profil sayfasını açıyorum ve pompalı bir av tüfeğiyle yeni çekilmiş fotoğraflarını görüyorum, “Her şeye hazırız evelallah,” yazmış Mehmet. Belli ki bir şeyler olabileceğini ve buna hazır olması gerektiğini düşünüyor.
Kağan ise polis memuru, benim “polisler için fitness programı” yazımı okuyup bana ulaşmış. Ne tür doğal takviyeler kullanarak daha kısa sürede gelişebileceğini soruyor. Kim bilir belki de eylemlerde kalkanını daha uzun süre tüy gibi tutabilmek istiyor, belki de müdahalelerde daha etkin olmak istiyordur.
İbrahim ise benden program istiyor, tabii bu pek olası değil, her gün program talepleri oluyor ve bunlara karşılık veremem. Onun da profilini açıyorum, sokaklarda eylem çağrısı yapan bir partiden paylaşımlar yaptığını görüyorum. Belki de İbrahim ve Kağan’ın eylemlerde karşılaşma ihtimalleri vardır ve her ikisi de birbirine karşı daha dayanıklı, daha kuvvetli olmak istiyor.
Kadın veya erkek olsun, bir insanın yaşamında hiç şiddet ve şiddet olasılığı yer almasa bile, daha güçlü olmak istemesini destekliyorum. Bununla birlikte, kendi ülkemdeki insanların birbirleriyle gireceği kitlesel çarpışmaları düşünerek daha güçlü olmak istemesi canımı sıkıyor.

Sosyal medya hesaplarımın arkadaş listesinde tanıdık tanımadık birçok insan var. Bazılarının paylaşımları duvarıma geliyor, yaptıkları paylaşımlarda mutlaka bir şekilde şiddet yer alıyor. Şiddet yer alan paylaşımları yapanlar amatör olarak savaş sanatlarıyla ilgileniyorlar. Bununla birlikte, listemde profesyonel savaş sanatı sporcuları da var, onların paylaşımları ise genelde şiddetten oldukça uzak. Belki de onlar kendilerini kanıtlama peşinde değillerdir ya da dünyanın savaşmadan daha güzel olabileceğini, kontrollü dövüşlerde savaşarak öğrenmişlerdir, bilemiyorum.
Bana gelince, dürüst olacağım, kendimi barış kelebeği gibi tanıtmam doğru olmaz. Savaşın var olduğu bir dünyada savaşmak zorunda kalabileceğimizi biliyorum. Bana tokat atana diğer yanağımı da çevirmek ya da Gandi’nin pasif direniş ilkesini benimsemek bana göre değil. Benimseyenlere saygı duymakla birlikte, ben tercihimi bu yönde yapamıyorum. Üstelik, yasadışı bireysel silahlanma kontrol altına alınamayacaksa ruhsatlı bireysel silahlanma hakkının yasaklı olmasının tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini de düşünüyorum (gerçi ülkemiz zihniyet yönünden henüz buna hazır değil inancındayım ama yasadışı silahlanmanın önüne geçilemiyorsa masum vatandaşların kendini savunma dezavantajı var demektir). Bununla birlikte, savaşın gençler tarafından hafife alındığını, düşüncesizce girişilen şiddet eylemlerinin kimseye fayda sağlamadığını ve her iki tarafa da yok yere zarar verdiğine inanıyorum. Şiddet, her medeni ve iyi insan için mecbur kalınca başvurabileceği en ama en son tercih olabilir. Aksi durumlarda şiddet, tiksinçtir.
Savaş ve şiddet farklı olgulardır, savaş şiddeti kapsar ama gayrimeşru şiddet savaşı kapsamayan aşağılık bir eylemdir. Savaş ise, romantik bir eylem değildir ve gençlerin savaş hayaliyle şiddete yönelmesi en çok kendilerine zarar verecektir. Ateşli silahların bile eski sayıldığı günümüz savaş teknolojilerinde, yıkımların ölçüsü muazzam olmaktadır. Bir kara savaşına geçilmeden önce orduların nasıl dağıtıldığını yakın zamanda birkaç komşu ülkede gördük. Öyleyse, bir savaşa hazırlanmak isteyenlerin yapabileceği en iyi şey, her şeyden önce barışı sürdürecek yetenekler edinmeleridir, buna “diplomasi” diyoruz. Sonrasında ise bilimle teknolojik kalkanlar oluşturmaya, savunma gücünü artırmaya bakmalıyız. Hepsinden önemlisi, aynı apartmandaki komşumuzla çatışmak için kas geliştirip ilkel silahlarımızla kıyım hayalleri kurmamalıyız. Biz bunu tam 100 yıl evvel yaşadık, aynı toplumun iki unsuru birbirine düşünce her iki tarafın da kazanmadığını, sadece kaybettiğini gördük. Böyle büyük bir ders almışken aynı hataya tekrar düşmek, en hafif ifadeyle aptallıktır.
Cennet gibi vadilerimizde ailemizle, arkadaşlarımızla uzun yürüyüşler için dayanıklılığımızı artıralım, market poşetlerimizi yorulmadan taşımak için güçlenelim. Zararsız, iyi, faydalı amaçlarımız ve davranışlarımız olmalı. Daha mutlu, daha kaliteli, daha fazla zevk alınan, barış içinde sürecek bir yaşam için sporla kuvvetlenelim; yakıp yıkmak, yaralayıp öldürmek, kan ve gözyaşı akıtmak için değil.

Fotoğraf: Bu yazıdaki fotoğraf(lar) DepositPhotos.com veya ShutterStock.com’dan temin edilmiştir. Zinde Türkiye Sağlıklı Yaşam ve Spor Dergisi, bodytr.com

İlk yorum yapan siz olun