
Yazan: Mustafa Kemal İlşad ÖZKAN
Spor salonu açmak, sadece bir iş değil, aynı zamanda bir tutku ve sabır meselesi. Yıllar içinde sektörde geçirdiğim zaman bana şunu öğretti: Başarı, dambıl kaldırmakla değil, doğru planlamayla geliyor. Eğer siz de “Bir tesis açsam nasıl olur?” diye düşünüyorsanız, işte işinizi kolaylaştıracak, aklınızı başınıza getirecek 5 altın kural:
1. Konum Her Şeydir
Bir spor salonu için yer seçimi, kahve dükkanı açmaktan farksız. Ana caddeye yakın, park sorunu olmayan bir yer mi buldunuz? Şanslısınız! Ama şunu unutmayın: Müşterileriniz genelde yakında oturanlar olacak. Peki, nasıl emin olacaksınız? Kitabımda buna “Çember Taktiği” diyorum. Temelde, salonunuzu açacağınız yerin çevresini hangi ilkeye göre nasıl değerlendireceğinizden bahsettim. Mesela, etraftaki okulları, iş merkezlerini, toplu taşıma duraklarını inceleyin. Çemberlerinizi anlattığım gibi çizin ve “Burada kimler yaşıyor, nasıl yaşıyor, neye ihtiyaçları var?” diye sorun. Bu taktik, yanlış yerde dükkan açıp üç ayda kepenk indirmemek için birebir.
2. Ekipman mı, Deneyim mi?
Paranızı en son model koşu bantlarına yatırmadan önce durup şunu sorun: “Buraya gelenler neyi arıyor?” Bazen iyi bir antrenör, en pahalı makineden daha çok müşteri çeker. Küçük bir salon açmayı planlıyorsanız, özel derslerin öne çıkacağı bir yer düşünüyorsanız, eğitmenlere yatırım yapmak altın değerinde. Ama büyük, geniş bir alanınız varsa, ekipmanlarınızın göz kamaştırması gerekir. Mesela, bir keresinde danışmanlığını yaptığım bir salonda üyeler “Koşu bandında Netflix izleyebilsek keşke” demiş. Bu talebi güleyim diye bana söylemişler ama dedim ki neden olmasın ve araştırmaya başladık. Mükemmel değilse de bazı çözümler sağladık ve gerçekten de kardiyonun çok sevildiği o bölgede o dönemde bu ses getirmişti. İnsanlar birbirine anlatıp durmuşlar. Önemli olan, hedef kitlenize göre hareket etmek. Netflix’se Netflix abi, hizmette sınır yoktur. Ama bazen de işe yaramayacak talepler gelir, aşağıdaki örnek gibi…
3. Müşteriyi Tanımak
Kimler gelecek? Öğrenciler mi, beyaz yakalılar mı, yoksa emekliler mi? Hedef kitlenizi bilmezseniz, ne müzik çalacağınızı bile şaşırırsınız. Müzik demişken, aklıma unutamadığım bir anı geldi. Büyük bir tesiste yöneticilik yaparken, emekli bir üyemiz benimle görüşmek istedi. Gittim, dinledim; “Hocam, şu hop pop, vıttırı zıttırı müzikler yerine ilahi ve mehter marşı çalsanız” dedi. Sürekli hızlı tempolu müziklerden kafası şişmiş, spor yaparken huzur arıyormuş. İlginç bir talepti! Antrenörlerle toplantı yaptım, “Böyle bir şey duydunuz mu?” dedim. Meğer önce kendilerine söylendiği için konudan zaten haberdarlarmış. Olsun dedik, başka üyelere sorduk, ama ne yazık ki ezici çoğunluk bu fikre sıcak bakmadı. Bir elin parmaklarını geçmeyen kişi için salonun tüm havasını değiştiremedik. Peki, ya çoğunluk bunu isteseydi? Salonda mehter marşı veya Türk sanat müziği mi çalacaktık? İşte burada işin püf noktası devreye giriyor: Sporda müzik kullanımının prensiplerini öğrenmek zorundasınız. Kitabımda bu konuya da değindim; müşteri profilinize göre ambiyansı nasıl şekillendireceğinizi anlamanızı sağlamak istedim. (Sevgili Şenol hocama da selamlar, o üye amcalar duruyor mu hâlâ orada?)
4. Bütçeyi Akıllıca Yönetin
İlk ayda kâr beklemeyin. Kira, elektrik, personel derken cebinizden yiyeceksiniz. Ama paniğe kapılmayın; sağlam bir planla 6 ayda iş rayına oturur. “Haydi olmadı, 1 sene olsun. Haydi o da olmadı, 2 sene olsun be yav!” dedim ama buna ben bile inanmadım. Ya hu, iki yıl boyunca cepten yenir mi? Yenmez tabii! O zaman neyi, nasıl yapacağız ki bütçemiz bize yetsin? Hele bir de bütçe kuş kadarsa, işin içinden nasıl çıkacağız? İşte burada profesyonel bir yaklaşım devreye giriyor. Öncelikle bir gelir akışı planlamalısınız; ama bu kağıt üstünde değil, iş başladığında gerçekten akan bir para olmalı. Mesela, üyelik paketlerini iyi tasarlayın: Aylık, 3 aylık, yıllık seçenekler sunmalı mısınız? İlk üyelere indirim yapmalı mı? Müşteri çekmek için “bedava deneme” aleyhinize bir tuzak mıdır? Üyelip tipi ve üyelik gelir modelleri hakkında fikriniz olsun yani. Parayı nereye harcayacağınızı bilmek, nasıl harcayacağınızı bilmek ayrı bir ticaret meselesi. Bu konuda kendinizi eğitmek zorundasınız. Kitabımda, tasarruf ve gelirle ilgili tüyolar paylaşmaya çalıştım.
5. Fark Yaratın
Artık her köşede bir spor salonu, pilates stüdyosu, personal training gym’i var. Sizin farkınız ne olacak? Belki bir kahve köşesi, belki ücretsiz beslenme danışmanlığı. Küçük dokunuşlar büyük sonuçlar doğurabiliyor. Mesela, bir keresinde küçük bir salonda “üye getiren üyeye bir ay bedava” kampanyası yapmışlar; doğru düzgün kimse gelmemiş. Aynı kampanyayı başka bir yerde yapıncaysa çok ilgi çekmiş. Fark nedir, neden böyledir? Bir işletmeci yaklaşımı geliştirip bunları analiz edebilmelisiniz. Sizin imkanlarınızla yaratabileceğiniz farklar var mı? Bunları çok iyi değerlendirmelisiniz. Belki haftada bir sağlıklı yaşam semineri, belki çocuklu aileler için mini bir oyun alanı. Önemli olan, kitlenizin “Neden burayı seçelim ki?” sorusuna verecek güzel yanıtlarınızın olması.
Bu kuralların detaylarını ve daha fazlasını merak ediyorsanız, Rekreasyonel Tesis Yönetimi kitabımda hepsini anlattım. Spor salonu açma hayalinizi gerçeğe dönüştürmek için ihtiyacınız olan her şey orada. Bir göz atın, pişman olursanız paranız iade değil ama pişman da olmazsınız ya! 🙂
İlk yorum yapan siz olun