İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Karbonhidratlar, İnsülin Direnci ve Vücut Yağları

Zinde Türkiye Dergisi, Paleo diyet konularında tarafsızdır ve gerek bu diyeti destekleyen, gerekse de desteklemeyen farklı görüşlerdeki yazıları yayınlamaktadır. Konu hakkındaki yazıların hazırlanıp yayınlanmasını müteakip konuyla ilgili tüm yazılarımızın başına bu not eklenerek tüm yazıların cem edildiği sayfanın bağlantısı da eklenecektir. Takdir ve tercih her zaman değerli okurlarımızındır.

İnsülin, İnsülin Direnci, Diyabet…

Yazan: Konuk Yazar, Özlem Tabakoğlu

Modern Çağ ile birlikte artan hastalıkların başında Tip 2 Diyabet ve onun bir önceki aşaması olan Metabolik Sendrom veya İnsülin Direnci geliyor. Taş Devri Diyeti de bu hastalıkların önüne geçmede kilit rol oynamakta. Bunu nasıl gerçekleştirdiğini aşağıda tıbbi dil kullanmadan açıklamaya çalışacağım. Size de bu yazıyı bastırmak, buzdolabınıza yapıştırmak, annelerinize ve arkadaşlarınıza yollamak düşüyor.

Yemek yediğinizde vücudunuz bileşenlerini algılar: karbonhidratlar, proteinler ve yağlar. Alkol, lif veya toksin gibi vücudunuzun sindiremediği şeyleri yerseniz, ya olduğu gibi dışarı atılır ya da kana geçerse de karaciğeriniz sayesinde filtrelenir. Yediklerimiz bedenimiz için yakıta dönüşür.

Glikoz (Glukoz), Glikojen (Glukojen), Enerji Sistemi, İnsülin ve Vücut Yağları

Ama karbonhidratlar, hangi çeşidi olursa olsun, ilk olarak glukoz ya da glikoz (her iki terim de aynı anlama geliyor) adı verilen basit şekere dönüşür. Yani tüm o ekmekler makarnalar, krakerler, patatesler, pilavlar, tatlılar, şekerlemeler, gazozlar (daha uzatabilirim aslında :)) glukoza dönüşür. Glukoz da yakıt olmakla birlikte, aşırı miktarlarda olduğunda –eğer hücrelerde yakılmıyorsa– toksik olduğu söylenebilir. Bu yüzden de bedenlerimiz bu glukozu kandan hızlıca temizleyip, hücrelerin içlerine doğru postalar.

Bunu nasıl mı yapar? Bir kısmını, karaciğer ve kaslarımız glukozu glukojene dönüştürerek depolar. Kaslarımız bu yakıtı aerobik egzersizlerde (hayır, Jane Fonda’dan bahsetmiyorum, kalp atışını %70-80 artıran egzersizler) kullanır. Ama hâlâ kanımızda aşırı glukoz olduğunda, pankreasımız hemen insülin salgılamaya başlar. İnsülin ne işe yarar? Glukozun (yağların ve proteinlerdeki amino asitlerin de) kas ve karaciğer hücrelerine girişini sağlar.

Buraya kadar her şey yolunda. Ama hayır, minik bir ayrıntı var: Bu hücreler doluysa, ki durağan hayat süren insanlarda genelde doludur, artan glukoz yağa dönüştürülür. Doymuş yağa.

Bu aşamadaki ilginçlik şudur: yenilen yağlar yağ olarak depolanmazken, glukoz, yani şeker yağ olarak depolanır. Glukoz da başta demiştik, karbonhidratlardan gelir.

Tarım Öncesi Dönem İnsanının Karbonhidratlara Erişimi Sınırlıydı

Günümüzden çok değil, 10.000 yıl gerisine gidersek, tarım henüz olmadığı için atalarımızın şekere ve karbonhidratlara erişimi çok kısıtlıydı. Bazı paleo-antropologlara göre günde ortalama 80 gram kadar karbonhidrat anca tüketiyorlardı. Oysa günümüzde 1 kutu kola ile ya da 1 tabak makarna ile 70 gram karbonhidratı bir çırpıda alabiliyoruz. Yiyebildikleri karbonhidrat kaynakları sadece bazı meyve ve sebzeler olduğu için, lif içeriği de yüksek olduğundan insüline etkisi minimumdu. O kadar az karbonhidrat tüketimleri vardı ki, bedenlerimiz gerektiğinde ekstra glukozu kendimizin yapabileceği 4 farklı yol geliştirmişken, fazlasından kurtulmanın sadece bir yolu olacak şekilde evrimleşmişiz.

İnsülin Direnci Gelişimi

Günümüzde 1 tabak makarna, yanında da 1 kutu kola içtiğimizde pankreasımız hemen insülin salgılamaya başlar. Ama dediğimiz gibi karaciğer ve kas hücreleri zaten doluysa, bu hücreler insüline direnç göstermeye başlar. Buralara giremeyen glukoz, kanda dolaşmaya devam eder. Pankreas kandaki yüksek miktardaki glukoz varlığını görünce, bir miktar daha insülin pompalar. Bu da karaciğeri ve kas hücrelerini insüline daha da dirençli kılar, çünkü insülinin fazlası da toksiktir. Nihayetinde insülin yardımıyla glukoz yağ hücrelerine yönlendirilir ve yağ olarak depolanır. Bu döngü sürekli tekrarlandığı için de yağ hücrelerini dolduran tek şey şeker olur.

Zaman içinde, yüksek karbonhidrat içeren beslenme şekline devam edildikçe, insülin direnci artar. Ta ki, karbonhidrat tüketimimizi sınırlayana ve hareket miktarımızı artırana kadar.

Fazla Karbonhidrat Tüketiminin Diğer Zararları

Yukarıda kısaca özetledim ama malesef kara tablo bu kadarla sınırlı değil:

1) Glukoz kalp damarlarını tıkar, proteinlerle birleşerek ileri düzeyde gluke olmuş nihai ürünler oluşturur ve sistematik enflamasyonlara yol açar. (Kalp hastalıklarının iki ana sebebinden biri kolesterol değil enflamasyondur) Glukozun bir kısmı da trigliseridleri artırarak kalp hastalığı riskini artırır. (enflamasyon = iltihaplanma)

2) Daha fazla şeker yağ olarak depolandığı için kas hücreleri de direnç geliştirdiği için daha az glukojen alırlar. Kanda insülin olduğu sürece yağ yakan lipaz enzimi de görevini yapamadığı için, depolanan yağlarınız da kolayca kullanılamaz.

3) Sürekli kanda yüksek miktarda insülin bulunmasının bir yan sonucu da kalp damarlarında plak oluşması ve kanser hücrelerinin çoğalmasıdır (bu yüzden diyabetiklerde kalp hastalıkları çok görülür).

4) İnsülin direnci ile kas hücrelerine sadece şeker değil, proteinlerdeki amino asitler de giremez olur. Dolayısıyla kaslarınızı koruyamazsınız, erimeye başlarlar. Ortalık iyice karışsın diye, vücudunuzun diğer bölgeleri yeterli şeker deposu olmadığını düşünürler ve açlık mesajları gönderirler. İlk aşamada, o çok değerli kas dokusu yıkıma uğrar ve şekere dönüşür. Bir yandan yağ hücreleri şişerken, bir yandan da kaslar iyice erir!

5) Enerji seviyeniz düşer. Hani bazen yemek yedikten sonra bir ağırlık bir uyku çöker ya, işte öyle. Bırakın spor yapmayı, hareket etmek bile istemezsiniz. Enerji seviyesi düşünce çok daha kısa sürede acıkırsınız. Genellikle de canınız karbonhidrat ister yine, yani zehir.

6) Karaciğeriniz de insüline direnç geliştirdiğinde, tiroid hormonu T4′ü T3e çeviremez olur, böylece tiroid problemleri ortaya çıkar ve metabolizmanız iyice yavaşlar.

7) Sinirleriniz de hasar görebilir ve garip yerleriniz ağrıyabilir, çünkü fazla şekerin yarattığı hasar sinir dokularını harap eder. Retina hastalıkları ve görüşünüzün bozulması ortaya çıkabilir.

Nihayetinde pankreas öyle yorgun düşer ki, artık insülin üretemez olur ve hayatta kalabilmek için kendinize insülin enjekte etmek zorunda olursunuz; hem de direnç geliştirdiğiniz için yüksek miktarlarda. Tip 2 diyabetiniz Tip 1′e dönüşür.

Tebrikler!!!

Bu yazı kanunen tescillenmiştir.

Diyabet hastalığı, tip 1 diyabet, tip 2 diyabet, insülin direnci, insülin ve vücut yağları, insülinin etkileri gibi konular hakkında olup sağlıklı beslenme ve sağlıklı yaşam (fitness) hakkında olan bu yazıda kullanılan telif haklarıyla korunan görseller: nettsu, chotda, PetitPlat – Stephanie Kilgast ve Christi Nielsen Creative Commons lisanslarına uygun olarak kullanılmıştır.

5 Yorum

  1. Kemal Siren Kemal Siren 10 Aralık 2011

    Bence bu anlatilanlar biraz abartili gibi. Tabii ki kan sekerinin (glukoz) yukselmesi ve devamli yuksek kalmasi bu anlatilan sonuclara (hatta daha da fazlasina) sebep oluyor. Bu konuda mutabikiz ama kan sekerini daimi (kronik) yuksek tutan asil suclu ihtiyacimizdan cok yemek. Ihtiyacimiz kadar veya daha az kalori alirsak, bunlarin buyuk kismi karbonhidrat bile olsa yukarida anlatilan problemler gorulmuyor.

    Az karbonhidrat aliminin faydalari tabii ki var. Aclik hissini azaltarak kalori alimini kontrolde tutmak icin birebir. Az karbonhidratli diyetleri (paleo, ketosis, vs) yapmak cogunluk icin daha kolay. Ozellikle obezler, 2ci tip diyabetikler ve metabolik sendromu olanlar icin ideal beslenme turu. Fakat bu sekilde beslenirken bile eger kalori alimini azaltmazsak yag yakimi mumkun degil. Hatta yuksek miktarda kalori alinirsa daha da sismanlanabilir. Yazarin “yenilen yağlar yağ olarak depolanmaz…” iddiasina katilmiyorum.

    Bence dogru onermeler;
    -az karbonhidratli diyetler cok saglikli ve cogunluk icin yapilabilecek en kolay diyet,
    -Ihtiyacimizdan cok kalori almadikca (ve gerekli mikro-makro gidalari temin ediyorsak) diyet turu o kadar da onemli degil..

  2. Burada değerli yazarın konuyla ilgili verdiği bilgilerin bir çoğuna katılıyorum.Lakin anafikrin Tarım dönemi sonrasında  karbonhidarata kolay erişim ve  beraberinde yüzyılımızda iyice alevlenen obezite ve paralelinde gelişen diger hastalıklardan tarım dönemi sonrasını ve tahıları-bakliyatları sorumlu tutucu, çözümüde  gelişen dünyamızda henüz  doğruluğu kanıtlanmamış daha da önemlisi bilimsel ortamda yarar ve zarar tablosu netleşmemiş, (ki, yazarımız kendi sitesindede doktor olmadığını,ve TAVSİYE lerini  uygulamada doğacak sonuçların takip edenlerin sorumluluğunda olduğunu samimiyetle vurgulamış) Taş devri diteti olarak referans vermenin ne derece çözüm  getireceği bence tartışma konusudur.USA nın  ulusal sitesi olan MYPYRAMID.GOV ( UNITED STATES DEPARTMEN OF AGRICULTURE) toplumunu eğitmek üzere hazırladığı sitesinde bireylerin beslenmede uygulacakları basamakları ve ürünleri ve buradan elde edilecek günlük bazda kalori alımını  vatandaşları için cinsiyet bazında tablolar halinde hazırlamış ve sunmuştur.Piramidin basamakları şeklinde yapılandırılımış bu sitede yabancı lisanı olan her birey zararın ve yararın  ölçülerini kolayca bulabilir.Bugün USA da halkın yükset obezite oranını  bu siteyemi yoksa hazır gıdalar ve fast-food ile beslenerek tercihini kullanan topluma mı yüklemek gerektiğini bu yorumu okuyanların takdirine bırakıyorum. Sonuç olarak vücudumuzun temel ENERJİ kaynağı olan (Tüm otoritelerce kabul gören) ve beslenmemizde yağlar ve proteinlere göre daha büyük yüzdesi olan(%50-60) KARBONHİDRATLARI  potansiyel suçlu görmek yerine SEBZELERİN,TAHILLARIN VE BAKLİYATLARIN hatta MEYVELERİN  doğal halleriyle (rafine olmamış-işlenmemiş) aslında COMPLEX karbonhidrat gurupları olduğunu doğal halleriyle vücutta çok daha hızlı harcandığını ,sadece beynimizin bile  günlük toplam glikozun %40 ını harcadığını harcanamayanların ise işlenmiş-rafine ürünler ile vücudumuza giren BASİT karbonhidratlar olduğunu ve onlardan da öte temel hatanın beslenme ölçülemesinde olduğunu, yüksek miktarda protein alımının da aynı şekilde yağ olarak depolanacığını Taş devri diyetinin ise incelenmesi gereken bir beslenme tarzı olduğunu bilelim ve şunu unutmayalım! Asıl olan BESLENMEDE ölçü ve  HAREKETLİLİKTİR ,en sağlıklı beslenme biçimleri bile hareketsiz (sedentary) insanoğlunu sağlıklı kılamaz.
    Bu yazı ile bize yorum şansı veren değerli yazara ve siteye teşekkür ederim.

  3. Somaya Somaya 27 Ağustos 2013

    Ozlem Hanim,Tarif icin cok tesekkurler. Denedim ve hiakra oldu. Unsuz ama ekmek yerine gecebilen bir tarife gercekten ihtiyacim vardi. Genel anlamda tarifleriniz cok guzel bunu belirtmek istiyorum. ozellikle enerji ezmesi tarifiniz tadire sayan (limon kabugu rendesi inanilmaz bir lezzet katiyor). Bol fiziksel aktivite iceren bir geziye katilmadan once yapip cantama doldurmustum, benim ve arkadaslarimin hayatini kurtarmisti 🙂

  4. Umut Umut 15 Ekim 2013

    8 aydan fazla suredır duzenlı spor yapıp kas oranını gelıştırken kilo almaya devam eden ve tum cabalarına ragmen kılo veremeyen bırı ınsulin direncinden endise etmelı mıdır? Bende soyle bır durum var: 8 aydır duzenlı spor yapıyorum. Gayette bılınclı bır spor ve beslenme duzenım var dıyebılırım(uzun uzun yazamıyorum maalesef) Spora basladıgımda 66 kg’dım sımdı 72 kg’mım.  Spora basladıgımdan berı kol, gogus, bacak ve sırt bolgemde farkedılır kas artısı oldu. Ama aynı zamanda gobegım erımedıgı gıbı kalınlastı dıyebılırım. Bu durum ınsulın dırencını gosterır mı? Insulın dırencı olsaydı kaslarım da sekerle duzgun beslenemeyeceklerı ıcın kaslarımı bu kadar kolay gelıstıremezdım dıye dusunuyorum. Ama bır yandan da kılo veremedıgım gıbı kılo almaya cok meyıllıyım. Sızce ınsulın dırencınden endıse etmelımıyım. (Ayrıca Kan testlerımde kolestrolum, trıglıserıd, ldl ve hdlm normal sevıyede)

    • paleocafe paleocafe 17 Ekim 2013

      Anlattığınız insülin direncine çok benziyor gerçekten. Bir kontrol ettirmenizi ya da en basitinden paleo beslenme biçimini denemenizi tavsiye ederim. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir